2020 yılında olduğuna inanmanın güç olduğu bir dramın yaşandığı Doğu Türkistan’da, bir millet dünyadan tecrit ediliyor. Uluslararası Doğu Türkistan STK’lar Birliği Başkanı Hidayet Oğuzhan, çocukluğunu geçirdiği ve hasretiyle yaşadığı Kaşgar’dan nasıl göç ettiğini anlatarak konuşmasına başladı.
“Doğu Türkistan’da dini veya milli eğitim imkanımız olmadığı için çok küçük yaşlarda ailemle birlikte Doğu Türkistan’a sınırı olan Pakistan’a göçmek durumunda kaldık. 7-8 yaşlarındaydım. Gidip gelme imkanımızda yoktu. Çünkü döndüğümüzde pasaportlarımızı toplatıyordu Çin rejimi. Daha sonra yüksek lisansımı da Pakistan’da İslami İlimler üzerine yaptım. Sonrasında biraz yollar açılmıştı. Doğu Türkistan’a geri döndüm ve evlendim. Fakat çok zor geri dönebildik tekrar Pakistan’a… Eğitim bittikten sonra ipek ticaretine başladık. Babam Kaşgar’dan mal gönderirdi bende Pakistan’da çalışırdım. Ticaretimiz iyiydi. Ticaretin yanında doktorada yapmak istedim. Fakat 11 Eylül saldırısından sonra bu da sorun oldu ve devam ettiremedim. Çünkü Çin bunu bahane ederek Pakistan’daki bini aşkın öğrencinin ve tacirin Çin’e iade edilmesini istedi. Bu bir nevi yine Uygur Türkleri’ne yönelik bir operasyondu. Pakistan’da da hayatımızı güvenle idame ettiremeyince çeşitli yollardan 2002 yılında Türkiye ye geldik. Bu da zor oldu; vize sorunu yüzünden Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye’yi dolaşarak ancak gelebildik. Sağolsun Türkiye deki bazı dostlarımız da gayret gösterdi ve buralara geldik, 5-6 ay sürdü. 2006 yılında Doğu Türkistan Maarif Derneği’ni kurduk. Derneğimizin kuruluş amacı hem davamızı anlatmak hem de eğitimi imkanlarımız dahilinde devam ettirmektir. Çünkü Doğu Türkistan davasını insanlar bilmiyor. Bu yeni bir dava değil. 70 yıllık bir esaret sürecinde Doğu Türkistan halkı hiçbir zaman Çin’e boyun eğmemiştir. Kültürünü medeniyetini milliyetini elinden geldiğince korumuştur, bağımsızlık mücadelesini devam ettirmiştir.
“Türkiye, asırlardır esir olmamış tek Türk toprağı!”
“2020 yılında böyle bir zulmün ve esaretin devam edebiliyor olmasının bazı sebepleri var. Bunlardan en önemlisi, dünyadan tamamen tecrit edilmiş bir toplum olarak idare edilmemizdir. Düşünebiliyor musunuz; Çin dahil 9 ülkeye sınırı olan –yani bütün dünyaya kapısı olan- ve bir o kadarda zengin topraklarda yaşayan insanların; acıya ve gaddar bir asimilasyona/haksızlığa maruz kalması, üstüne üstlük ne olup bittiğinden bile dünyanın habersiz bırakılmaya çalışılmasıdır. Kısacası halkımız elinden geldiğince bir mücadele verse de dışarıda hiçbir karşılık göremiyor; Çin kendi korkularından dolayı herkesi tehdit ederek kimseye sesini çıkarttırtmıyor. Bu da Doğu Türkistan gibi kadim bir vatanı malubiyete itiyor. Biliyorsunuz Filistin, Keşmir ve daha nice yerlerde çeşitli sıkıntılar var. Bunlar için çalışan çaba gösteren yapılar, teşkilatlar var birçok yerde. Ama Doğu Türkistan deyince; kimse bu sıkıntılar kadar bilmiyor maalesef. Doğu Türkistan nedir; yeni yeni öğreniyor insanlar. Diğer ülkelerde siyasi bir karşılık olmayınca, destekte olmuyor. Dolayısıyla orada olan biten orada gömülüp kalıyor.
[Kaşgar Hakimi Yakup Han tarafından Hariciye Nezaretine gönderilen ve Osmanlı Devleti'ne bağlılığını ifade eden mektup: 26/27 Rebiülevvel 1294 / 11 Nisan 1877]
Bir diğer sorun ise şu ki; milletimizin gayreti olsa da yetişmiş insan yok! Davayı sürükleyebilecek uzmanlara ve inanmış insanlara ihtiyaç var. Bunun gerekçesi esarettir. Çin’in eğitim sisteminde dahi Doğu Türkistanlı birinin yetişmesine izin vermediler. Kazayla yetiştiyse de biri, ya içeride çürütüldü ya da öldürüldü/şehit edildi. 20-30 yıl insanlar zindanlarda kaybedildi, haber alınamadı insanlardan. Millet güçlü bir çınarın altında gölgelenemiyor. Bu nedenle Doğu Türkistan davası ilerleyemiyor.
Büyük ölçüde bir hicret oldu Türkistan’dan. Muhacir olduğumuz yerlerde ilim irfan ile yetişmeye ve neslimizi yetiştirmeye çalışıyoruz. Derneğimizin kuruluş amacı da bu zaten. Türkiye ağırlıklı ama dışarıda da teşkilatlarımız var. Tüm akrabalarımız orada bizim, ben sadece eşim ve çocuklarımla buradayım. Annem hala memleketimde ve eğer öldüyse kaldıysa bile haberdar değilim. Benim gibi tüm Uygur Türkü kardeşlerimiz bu durumda. Çok kısa kontaktlar kurabiliyorsunuz memleketinizle; hayali bile zor geliyor değil mi? Kim nerede o bile belli değil. Bizim bu elimizdeki telefonlarla iletişim kurmamız mümkün değil. Ancak sürekli telefon ve hat değiştirerek belki onlar ulaşabiliyorlar bize.
Hamd olsun Türkiye’de çok şey öğrendik. Burası asırlardır esir olmamış tek Türk toprağı. En yakın örneği 15 Temmuz; 2016 yılında gördük ki Türk milleti dimdik ayakta. Millet kendini hep hazır tutuyor burada çok şükür. Mısır örneği de var; rahmetli Mursi seçildi ama sahiplenilemedi. Bunun sebebini ben Mısır halkının direnecek dinamik bir altyapısının olmamasında görüyorum. Şükürler olsun ki Türkiye öyle değil…
Yavaş yavaş güçlendi Türkiye, kendisini toparlıyor gitgide. Biz teşkilatlanmayı burada öğrendik; kardeş vakıf, cemiyet ve oluşumlardan. Allah razı olsun hepsinden.”
"Doğu Türkistan’ı biz, kanımızla elde ettik"
Doğu Türkistan’lılara yokmuş gibi davranıldığı halde azımsanamayacak demografisinden ve tarihinden bahseden Oğuzhan, Çin’in asimilasyon politikalarının olmaması halinde o topraklarda otuz milyonun üzerinde Doğu Türkistanlı’nın yaşıyor olabileceğini ifade etti.
“Şuan net bir istatistik mümkün olmamakla beraber 50-60.000 Doğu Türkistanlı olduğu kanaatindeyiz Türkiye de. Şuna da değinmek istiyorum, eğer Çin’in bu asimilasyon ve insan yok etme politikaları olmasa, toprak ölçümü çok büyük olan Doğu Türkistan’ımız da yine kanaatlerimize göre kıyasen otuz milyonun üzerinde bir nüfus olması gerekiyor. Ama bugün mesela nüfus planlama adı altında nüfus kıyımı hala devam ediyor. Koskoca bir milleti azınlık olarak tanımlıyorlar. 2 çocuk yapabilirsin diyor Çin Türk’lere. Ama bizim kültürümüzde 5-6 çocuk normal, izin vermiyorlar. Neden versin ki zaten; olan insanı da katlediyorlar, eritiyorlar insanımızı! Buna rağmen toplum direniyor buna çok şükür.
Eskiye nazaran Doğu Türkistan davası daha bilinir, daha konuşulur oldu. Ama gündeme gelse de diğer meseleler gibi konuşulmuyor hala. En azından başladı bu da bir şey. Birleşmiş Milletler’de (BM) birkaç kez gündeme getirilmesi, sosyal medyada çalışmalar yapılması konu ile ilgili daha baskın artık. Bu, tepkinin daha net olmasını sağlıyor. Mesela Türkiye’de geçtiğimiz yıl sanatçı Abdurrehim Heyit’in şehit edildiği haberi –daha sonra doğru olmadığı anlaşılmasına rağmen- ciddi tepki topladı. Allah razı olsun Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın ve Ak Parti sözcüsünün, 21. Yüzyılda bu yaşananların kabul edilemez olduğuna dair ciddi açıklamaları olmuştu. Bunlar önemli gelişmeler. Ama yine de Çin’i caydırıcı bir noktaya gelemedi dünya. Çünkü Çin’in bu zulmü 1-2 senede olmadı. 71 senedir bir işgal var.
[Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti Devlet Arması - 1933]
Denemediği şey kalmadı Doğu Türkistan üzerinde. Yayılmacı bir politika izlemek istiyorlar dünya çapında. Elde ettiği topraklarda hep asimilasyon silahı kullanıyorlar. Bugüne kadar etrafındaki –Mançurlar gibi- toplulukları zaten yok etti veya zorla ‘Çinlileştirdi.’ Doğu Türkistan’ı biz kanımızla elde ettik 1933’te ve tekraren 1944’te; 2 defa tam teşekküllü devlet kurduk. Ama Çin öyle gelmedi; Rus işbirliği ile bunları bozmak istedi hep. Ve akabinde ilhak etti. Toplumda bunu kabul etmediği için sindire sindire asimile etti. 1955’e kadar Doğu Türkistan’da Türk Ordusu ve Mahkeme-i Şerri’ler vardı. Hepsi yok edildi. Alimlerimiz, bilim insanlarımız şehit edildi. Demografimizi yerle yeksan etmeye çalıştı Çin. Biz hiçbir zaman Çinli bilmiyorduk Doğu Türkistan’da, Çince bile bilmiyorum ben.”
"Doğu Türkistan’lı kadınlar Çinlilerden işkence görüyor!"
Hidayet Oğuzhan dünyada bir çifte standart yaşandığını, her yerde kadın haklarından bahsedilirken Doğu Türkistan’da kaç kadının zorla, bir Çinli erkekle evlenmek istemediği için kendini öldürdüğünden haberdar olunmadığını kaydetti.
“Kardeş aile diye akıl almaz bir proje ile zorla insanların evlerine Çinli erkekler sokuluyor. Doğu Türkistan’da insanları mankurtlaştırmaya çalışıyorlar. Zorla domuz eti yedirmekten, zindana attıkları insanlara deneyler yapmaya kadar türlü zorlamalar var. Bazı insanlarımız zindandan çıktıktan 3-5 ay sonra ölüyorlar! Sonra köle işçilik durumu var, Doğu Türkistan’da köleleştirilmiş insanların internetten satışa bile çıkartıldığı görüldü. Kaç tane İslam ülkesi var, kimse yardımcı olmuyor. Hiçbiri sormuyor; ‘ya bu kardeşlerimiz dinini nasıl öğreniyor?’ diye. Biz dinimizi nikah ve cenazelerle öğretebildik insanımıza orada! Tüm dünyada kadın hakları konuşuluyor, Doğu Türkistan’lı bazı kadınların kendini öldürdüğünden kaç kişinin haberi var? Çin’liler ‘Kardeş Aile’ denilen insanlık dışı proje ile gelip ben bu kadınla evleneceğim dediği zaman olumsuz cevap vermek gibi bir şansı yok kadının. O kadın onunla evlenmek zorunda! Bu zorunluluktan kaçmak için birçok Doğu Türkistanlı kadın kendi canına kıydı.
Derece derece, aşama aşama yaptı bunları Çin. Ve özellikle 2017 den sonra gözünü karartmış şekilde zalim politikalar izliyor. Yok ettiği diğer toplumlar gibi Doğu Türkistan’ı da yok etmeye çalışıyor hala. Yaşamak istiyorsan ‘Çinlilişmek’ zorundasın; başka yol tanımıyorlar.
Tek taraflı bir savaş ilan ettiler. Çünkü ne bir dernek, ne bir siyasi oluşum; hiçbir şey bırakmadılar. Bunlara rağmen Doğu Türkistan toplumu ailece veya tek şahıs olarak kendi dinini ve milli kimliğini korumayı yaşam tarzı olarak belirledi. En son Çin Devlet Başkanı Şi Cinping Doğu Türkistan’a geldiğinde çok sinirlendi. Baktı ki kimse Çinliye benzemiyor, Çinli gibi yaşamıyor; ondan sonra zaten olanlar oldu. Hemen ‘asimilasyon talimatı’ veriyor Çin Komünist Partisi’ne. Bu arada anektot olarak anlatayım; yukarıdan aşağıya okullara kadar her şeyi parti yönetir. Vali filan kukladır yani.”
Çin, 2050’de dünyaya hakim olmak istiyor
Bu zulmün gerekçelerinden birininde, Çin’in korkularının olduğunu belirten Oğuzhan, 2050 yılında Çin’in tüm dünyaya hakim olmak istediğini dile getirdi.
“Kendi içlerinde yolsuzluk adı altında tüm muhalifleri yok ettiler neredeyse. Korkularından yapıyorlar bunları. Komşu Türki cumhuriyetlerin bağımsızlığı onları çok tedirgin ediyor. Ve sunu da eklemek istiyorum, Doğu Türkistan halkında her türlü zorluğa rağmen büyük bir Türkiye sevgisi var. Yokluk içerisinde bile olsa eğer bir ürün Türk malıysa onu tercih ederler. Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kısa da olsa Urumçi ve Kaşgar ziyaretlerinden halk inanılmaz mutlu olmuştu. Kendi kimliğine kavuşmak gibi algılandı bu. Bunlar şunun göstergesi; Çin Doğu Türkistan’ın bağımsızlığından korkuyor. İpek yolu projesi elinden gider diye korkuyor. Çünkü Doğu Türkistan olmadan ipek yolu imkanı yoktur. 2050 Çin rüyası diye bir hedefi var Çin’in; aleni açıklıyorlar, dünyadan da gizlemiyorlar zaten. Çin, İpek Yolu ve 2050 Çin rüyası projeleriyle dünya hakimiyeti sağlamak istiyor. Açıkça dile getiriyorlar kamuya açık toplantılarında; ‘Türkler ya asimile olacak, ya da yok olacak’ diye.
[Uluslararası Doğu Türkistan STK’lar Birliği Başkanı Hidayet Oğuzhan]
Kadim şehir Kaşgar’da insanlar eskiden mutluydu, sokaklar kalabalıktı. Şimdi hasbelkader birkaç sosyal medya uzmanı Kaşgar’a gittiğinde video çekmiş. Sokaklar bomboş, tabelalar hep Çinlileştirilmiş. Kısacası Doğu Türkistan bir medeniyet beşiğiydi; fakat Çin bunu istemiyor. Şefkatin, merhametin olmadığı bir yer maalesef orası. Bir tarih bir millet yok edilmeye çalışılıyor. İnsanlıktan hatta temizlikten nasip alınmamış. Bugün gidin Çin’de kasaplarda çubuklar vardır. Çünkü insanlar elleriyle eti tutup ‘bunu istiyorum’ diyorlar; yüzlerce kişi dokunuyor aynı ete, böyle önlem alınmış. Sonra satırlarda barkod var, kimin olduğu belli. Çünkü birinin birini her an kesmesi olası. Yeme-içme kültürlerine zaten ne diyelim; tüm dünyayı saran covid-19’un da çıkış noktası orası ve hala dünyadan özür bile dilemediler, kendilerini sıyırıyorlar bu işten. Bunu da anlamış değilim, dünya salgında bile gerekli tepkiyi göstermedi Çin’e. İstanbul’da da Çin istihbaratının elemanları gençlerimizi korkutabiliyor. Aileleri küçük çocuklarıyla korkutmaya çalışıyorlar, hatta kimisini kendilerine çalışması için tehdit ediyorlar. Biz de diyoruz ki hemşerilerimize, böyle şeyler olduğunda bize söyleyin STK’lar olarak biz bunları ifşa edelim."
"Bu zulüm konuşarak bitecek gibi değil!"
Sözlerini, millet olarak umutlarının diri olduğu ile bitiren Hidayet Oğuzhan bir de çağrıda bulundu:
“Bu şekilde giderse ve Türk İslam alemi buna dur demezse koca bir topluluk, bir halk yok edilecek. Geri dönüşü zor bir yere gidiyor maalesef. Konuşarak bitecek gibi bir zulüm değil bu. Ben hukukçulara, siyasilere ve tüm STK’lara çağrıda bulunmak istiyorum. Bu konu daha çok dile getirilmeli; özellikle uluslararası alanda. Çünkü Çin küçük bir protesto yürüyüşünden bile korkar aslında. Doğu Türkistan ile ilgili en ufak bir çalışma olsun hemen algı operasyonlarına başlıyorlar. Ama ben tüm bunlara rağmen inanıyorum ki inşallah halkımız ve kadim şehirlerimiz yok olmayacak! Umudumuz hep var. Allah büyüktür!”