Doç. Dr. Yasin Şehitoğlu (solda) ve Arş. Gör. Enes Kurt (sağda)
Her geçen gün katlanarak tecrübe kazanan Türk savunma sanayiinin “ülke için temel bir yetenek” olabileceği öngörüsü ile çalışmaya koyulan Doç. Dr. Yasin Şehitoğlu ve Arş. Gör. Enes Kurt, sözlerine Türk Savunma Sanayii Tarihi kitabını yazarken temel motivasyon kaynaklarının ne olduğunu anlatarak başladılar:
“Türkiye’nin her geçen gün birikimini artırdığı savunma sanayiinin ‘ülke için temel bir yetenek’ olabileceği öngörüsü ile çalışmaya başladık. Ülkemizin savunma sanayiinde teknolojik ve beşerî üstünlük sağlayabilecek potansiyele sahip olduğunu görüyorduk. Bununla beraber (ülkemizin) tarihî mirası ve kültürel kodları bu potansiyeli besleyen görünmeyen unsurlardı. Bizim temel motivasyonumuz bu görünmeyen unsurları belirginleştirmekti. Tam da burada dünü, bugünü bütünleştirecek bir hafıza inşasına ihtiyaç duyulduğunu düşündük. Kitabın önsözünde de belirttiğimiz gibi ana amacımız; Türk Savunma Sanayii Tarihi üzerinde çalışarak Türkiye’nin kalkınmasında stratejik öneme sahip olduğunu düşündüğümüz savunma sanayii için hafıza inşasına destek olmaktır.’”
Türk Savunma Sanayii Tarihi: ATASE, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri…
1834 ve 2020 yıllarını kapsayan Türk Savunma Sanayii Tarihi’ni kaleme alırken geçen 5 yıllık süre içerisinde Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivlerinden ve ATASE arşivlerinden faydalandıklarını anlatan Yasin Şehitoğlu ve Enes Kurt, çok sayıdaki kaynağı da titiz bir şekilde taradıklarını şöyle dile getirdiler:
“Eserin kapsadığı yıllarda yani 1834 ve 2020 yılları arasında, geçmişten bugüne 132 savunma sanayii işletmesini inceledik. Kitabın kaynakçasında da görebileceğiniz işletme ve girişimcilerle ilgili kitap, tez, makale, gazete arşivleri, kanun maddelerini detaylı bir şekilde taradık. Yeni kurulan bazı işletmeler için internet kaynaklarını da inceledik. Ek olarak, Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, Osmanlı-Rus Savaşı, İstiklal Savaşı ve Cumhuriyet’in ilk yılları sırasındaki gelişmeler için Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri’nden ve ATASE arşivlerinden faydalandık. Kitabın eklerine orijinallerini koyduğumuz bazı belgeler gün yüzüne ilk kez çıkmıştır. Verilerden elde ettiğimiz bulguları sektör temsilcileri ile yapılan yüz yüze mülakatlarla tekrar inceledik.”
Türk Savunma Sanayii Tarihi, 6 dönemde ele alındı
Şehitoğlu ve Kurt, belli dönüm noktaları bulunan Türk savunma sanayiinde, tek bir noktaya dikkat çekmenin doğru olmadığını düşündüklerini ifade ederken Türk Savunma Sanayii Tarihi’nde bir dönemselleşmeye gittiklerini detay ve örneklerle şu şekilde anlattılar:
“Tek bir noktayı işaret etmenin doğru olmayacağını düşünüyoruz. En önemlilerini ifade edelim. Evvela biz bu kitapta bir tarihsel dönemselleştirme yaptık. Savunma sanayi tarihimiz buhar makinesi teknolojisinin fabrikalara entegrasyonu ile başlasa da 1834 öncesini de bir dönem olarak ele aldık. Zira 1834 sonrasında savunma sanayimizin önemli aktörleri olan bazı işletmeler bu dönemde kurulmuştu. Bu dönemin öne çıkan 3 özelliği; hem nicelik hem nitelik bakımından kara ve deniz alanındaki silahlanmanın üst düzeyde olması, devlet merkezli/temelli üretim ve geniş bir coğrafyaya yayılan imalathanelerdir. 1834-1922 yıllarını kapsayan ‘Modernleşme Çabaları ve İthalata Yöneliş’ ismini verdiğimiz ikinci dönemin en belirgin hadisesi, buhar makinesi teknolojisinin ithalidir. Aynı zamanda bu yıllar içerisinde serbest piyasa ekonomisine geçiş, ağır kapitülasyon şartları, Alman savunma sanayii ile kurulan yakın temas bu dönem içerisinde gerçekleşen her girişim ve üretimin üzerinde etkisini hissettirmektedir. Bütün bu koşullarla beraber dönemin savunma sanayiinin, Cumhuriyet dönemine teknik bilgi ve beceriyi (know-how) miras bıraktığı da çok açıktır. Kurtuluş Savaşı’nda alınan büyük galibiyet sonrası kurulan Cumhuriyet ile başlayan ve 1923-1950 yıllarını kapsayan üçüncü döneme ‘Yerli Üretim Çalışmaları’ ismini verdik. Özellikle ifade etmek isteriz ki; Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatı bu dönemi ortadan ikiye ayırabilir nitelikte bir bakış açısı değişimini de barındırmaktadır. Atatürk’ün vefatına kadar devam eden yerli üretim çabaları, millî üretim gayretleri ve millî burjuvazi oluşturabilme gayreti bu dönemin belirgin özelliklerinden ilkidir. Devlete ait işletmelerin birçoğu yabancı şirketlere ihale verilerek kurulmuş ve anahtar teslim alınmıştır. Fabrikaların yeterliliği doğrultusunda lisans altında üretime başvurulmuştur. Şakir Zümre, Nuri Killigil ve Nuri Demirağ gibi girişimciler inisiyatif alarak savunma sanayimizin ilk özel girişimcileri olmuşlardır. Bu dönemde ayrıca; 1940’lar ve İngiliz silahları, II. Dünya Savaşı ve Amerikan silahları/yardımları ile MKEK’in kurulması vardır. 1950-1974 yıllarını kapsayan, ‘Amerikan Yardımlarının Etkisi ve Duraklama Evresi’ ismini verdiğimiz dördüncü dönemde İngiliz ve Amerikan yardımlarının hem endüstriyel hem de ekonomik olumsuz etkilerini ve 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında ülkemize uygulanan ambargoyu görmekteyiz. Bu dönemin son yıllarına kadar açık bir şekilde duraklamaya giren savunma sanayimiz (biraz da bu olumsuz şartların etkisi ile) TUSAŞ ve ASELSAN’ın kurulması sonrası geleceğe tekrar umutla bakabilmiştir. Bu umut 1974-1990 yıllarını kapsayan, “Buhrandan Çıkış ve Millî Bir Yol Arayışı” ismini verdiğimiz dönemde kendisini göstermiştir. Bu dönemde kurulan TSKGV, savunma sanayimiz için stratejik kuruluşlardan biridir. 1985 yılında SAGEB adıyla kurulan ve 1989 yılında unvanı değiştirilen SSM’nin kurulması ile Offset Uygulamaları başlamış, bu doğrultuda çeşitli teknolojiler ülke sanayiine ve silahlı kuvvetlere fayda sağlamıştır. Offset Uygulamaları’nın verdiği özgüven ile Türk Savunma Sanayii’ndeki tedarik yaklaşımı farklılık göstermiştir. Millî bir yol arayışının neticelerini gördüğümüz, 1990-2020 yıllarını kapsayan ‘Millî Üretim ve Evrensel Teknoloji’ ismini verdiğimiz son dönemin temel gücü, tedarik anlayışından gelmektedir ve tedarik anlayışı bu dönemin en önemli özelliklerinden biridir. Ek olarak 2000’li yıllarda yeni teknolojilerin gerisinde kalınmamış aksine öncü olacak seviyeye ulaşılmıştır. Askerî alanda yeni sayılabilecek İHA ve SİHA teknolojisinde Türkiye bir ivme yakalamıştır. Bu dönemin belki de en önemli özelliği savunma sanayiinin devletin planlamasında hak ettiği yeri bulmasıdır.”
"Kazanılan tecrübeler ve teknolojilere hızlı adaptasyonla Türk savunma sanayiinin dünyada söz sahibi olması mümkün"
Yasin Şehitoğlu ve Enes Kurt son olarak; Türk savunma sanayiini dünyada söz sahibi yapmak için “yönetim teknikleri ve yöntem açısından uluslararası arenaya uygun bir yönetim anlayışının” üzerinde durulması gerektiğine dikkat çekerek önemli bazı tavsiyelerde bulundular.
“Bilhassa kara sistemleri, havacılık sanayii, yazılım-elektronik sanayiinde yakalanan başarı ile son açıklanan liste doğrultusunda dünyanın ilk 100 savunma sanayii işletmesi içerisinde 7 Türk firması bulunmaktadır. İlerleyen yıllarda kazanılan tecrübeler, yeterli miktarda yetişmiş insan kaynağı ve teknolojilere hızlı adaptasyonla Türk savunma sanayiinin dünyada söz sahibi olması pek de uzak görünmemektedir. Buradaki en önemli noktalardan birinin dünyada söz sahibi olmaya aday bir endüstrinin hedeflenen koşullara uygun şekilde yönetilmesi olduğunu düşünüyoruz. Yönetim teknikleri ve yöntem açısından uluslararası arenaya uygun bir yönetim anlayışı ve hatta modelleri… Bu hususa odaklanmak lazım. İkincisi ise Türkiye’nin bu endüstride kendi ‘mavi okyanusunu’ oluşturması ve taklit edilmesi zor spesifik alanlara doğru ilerlemesi gerekmektedir.”