Günümüzde sayısal veri öncelikle hayatın sonra da teknolojinin merkezine oturmuştur ve yakın gelecekte en değerli kaynağın hatta paranın veri olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Tüketim toplumunu yönlendirmek için bir numaralı kaynak olacak verinin toplanması, kaydedilmesi, işlenmesi ve saklanması adımlarının her birinde farklı bir serüvene sahip olması bir yana sayısal verinin analog veriye göre likit bir forma ulaştığı ve depolanmasının güçleştiği görülmektedir.

Verinin heyecan verici macerası her ne kadar analog çağda yazı ile başlasa da sayısal veri sadece 60 yıl gibi kısa bir sürede dünyayı köklü bir şekilde değiştirmiştir. Günümüz teknolojisinin sayısal veriyi merkeze alacak şekilde evrilmesini anlamak ve verinin değerini daha iyi kavrayabilmek için makineleşmenin başladığı Sanayii Devrimi’ni ve Sanayii Devrimi ile birlikte gelişen süreci iyi analiz etmek gerekmektedir.

Sanayii Devrimi insanoğlunun gelişimini hızlandıran ve değiştiren bir süreç olmuştur. Tarım Devrimi ile Sanayii Devrimi arasında binlerce yıl olmasına rağmen Sanayii Devrimi kendi içinde sürekli kısalan periyotlar ile farklı değişimleri de beraberinde getirmiştir. Sanayii 1.0’dan Sanayii 2.0’a geçmek 100 yıl almasına rağmen Sanayii 3.0’dan 4.0’a geçmek sadece 40 yıl almıştır. Sayısallaşma ile günümüzde Sanayii 4.0 tamamlanmadan 5.0 planlanmaya başlanmıştır. Bu süreç kendi içinde büyük fırsat ve tehditleri birlikte barındırmaktadır. Sanayii 1.0’da lider olan ülkelerin Sanayii 3.0 ile birlikte liderliklerini kaybettiğini gördük. Aynı durumun Sanayii 5.0 için de yaşanması kaçınılmazdır. Tarihin bu kavşağında yeni kurulmakta olan dünya düzeninin iyi analiz edilmemesinin sonuçlarının dramatik olacağı öngörülebilir.

Birinci Sanayii Devrimi için aslında her şeyin hareket etmeye başladığı dönem diyebiliriz. Özellikle trenin hayatımıza girmesi insanların birbirlerine ulaşmasını hızlandırdı ve etkileşim tarım toplumu dünyasından çok daha hızlı hale geldi. Etkileşimin artması ve nesnelerin hareketlenmesi ise teknoloji yarışını beraberinde getirdi ve bu sayede öncelikle zırhlılar doğdu.

Makine gücüne ve zırh teknolojisine sahip ülkeler bunu kısa zamanda ilk olarak denizlerde sonra karada kullandı ve gerek sivil gerek askerî alanda büyük avantaj elde ettiler. Gemi ve araba gibi klasik platformların makineleşmesi harp alanında hesaplamaları kökten değiştirdi ve bu zırhlıların güç çarpanı her gün artış gösterdi. Sivil alanda da taşıma kapasitesini artıran ve güç ve mal nakletme süresini ve maliyetini ciddi şekilde düşüren bu platformlar neticesinde denizlere hakim olmak karaya hakim olmaktan daha önemli oldu.

Dünyada her 100 yılda bir egemenlik, denizler üzerinde el değiştirir ve İngilizler geliştirdikleri makine ve zırhlı teknolojisi ile 1750 ve 1950 yıllarına kadar iki dönem sürdürecekleri liderliği elde ettiler.

Elektrifikasyon çağı ve sanayiide insana duyulan ihtiyacın azalması

20’nci yüzyıla yani 1900’lerin başına geldiğimizde ise “elektrifikasyon” çağı başlamış oldu. Elektrifikasyon ise sanayiide insana duyulan ihtiyacın azalmasına ve mekanizma tasarımına dayalı seri üretime geçilmesine sebep oldu. Savaş gemilerinin büyümesi, tankın ve makineli tüfeğin ortaya çıkışı gibi askerî doktrinleri değiştiren gelişmeler elektrifikasyon ile hayatımıza girdi. Haberleşmenin elektrifikasyonu ise insanlığın yepyeni bir çağa girmesine sebep oldu. Her yeni buluş gibi elektrifikasyon da ilk olarak muharebe sahasını etkiledi. Telefon ve telsiz sisteminin bulunması ve bu sistemlerin muharebe sahasında kullanılması komuta kontrol kavramını baştan aşağı değiştirmiş oldu. Bu sayede yüksek miktarda verinin maddeler üzerinden taşınması yerine elektrik sinyalleri ile kilometrelerce uzağa neredeyse anında iletilmesi yani verinin likitleşmesi dönemi de başladı. Elektrifikasyon ve seri üretim çağı ile birlikte ordular yüz binler seviyesinden milyonlar seviyesine ulaştı. Ülkeler için de sivil teknolojiler ile milyonluk şehirlerin ve on milyonluk nüfusların oluştuğu bu süreçte tarımın makineleşmesi ile de toplumun yavaş yavaş tarımdan kopuşu başladı. Bu kopuşu; enerjiye ve madenlere hâkim olmak isteyen çok uluslu şirketlerin doğuşu izledi.

Meydan muharebeleri yerini siper savaşlarına bırakırken denizlerde de gemiler “gemi hatları” (line-of-ship) ile savaşmaya başladı. Hedeflerin dinamik olduğu bu çağda denizlerden başlayarak atış kontrol sistemleri ortaya çıktı. Bu yeni nesil savaş tipi, Batılı ülkeleri muharebe sahasında avantajlı duruma getirdi.

II. Dünya Savaşı ve elektronik

I. Dünya Savaşı’nın ağır kayıplarını sineye çekemeyen ve dünya pazarında söz sahibi olmak isteyen ülkeler II. Dünya Savaşı’nı başlattı. Bu savaşta ise muharebe sahasına elektronik girdi. Haberleşme, radar sistemleri, uzaktan algılama sistemleri, termal kamera sistemleri, avcı ve bombardıman uçakları, yeni nesil tanklar, savaş gemileri, uçak gemileri, roketler ve atom bombası muharebe sahasının yeni oyuncuları oldu. II. Dünya Savaşı ile artık ordu gücü insan gücü ile değil, platformların yani makinelerin gücü ile ölçülmeye başlandı. Bu açıdan II. Dünya Savaşı platformlar ve sistemler savaşı oldu.

II. Dünya Savaşı’ndaki gelişmeler sadece silah teknolojisinde yapılmadı; kriptolu haberleşme de en az ağır silahlar kadar değerli bir hale geldi. I. Dünya Savaşı’nda merkezileşen komuta-kontrol artık ülkenin ana karargahından dünyanın çeşitli alanlarındaki ordularını tek elden yönetecek bir seviyeye ulaştı. Bu noktada güvenli haberleşme önemli hale geldi. Bu açıdan II. Dünya Savaşı Kriptografi ve Sinyal İstihbaratı’nın başlangıcı olan bir savaş da oldu. Geniş alandaki birliklerin yönetilmesi çok kuvvetli gözlem ağı, büyük bir verinin toplanıp gerçek zamanlı işlenmesini, bilginin her açıdan tek elden toplanmasını ve korunmasını gerektirdi. Bilgi güvenliği için Enigma gibi Kriptografi cihazları geliştirilmişken bunları kıracak bilgisayarlar da geliştirildi. Aslında herkes İngilizlerin bilgisayarını bilir ama ABD tüm posta teşkilatının elindeki telefon santralini bir bilgisayar gibi programlayarak Japon şifrelerini kırdı. Bu Midway Savaşı’nın başlamadan Amerikalılar için kazanılmasını sağladı.

Sayısallaşma ve ülkelerin veri işleme güçleri

II. Dünya savaşı ile ortaya çıkan bilgisayar teknolojisi savaş sonrasında büyük bir hızla gelişmeye başladı. Rusların da atom bombası geliştirmesi sonrasında bu bombaların çoklu kullanımında verimli bir şekilde nasıl tatbik edileceği üzerinde simülasyon yapılması ihtiyacı bilgisayarlara olan gereksinimi her gün daha da artırdı.

II. Dünya Savaşı’nın en ağır mağluplarından biri Japonya’ydı; ancak Japonya, yenilenen teknoloji için kendine uzun bir plan yaptı. Minimalizmi tanımladılar ve sanayiiye uyarladılar. Seri üretimde gereksiz olan her şeyi attılar, en hızlı ve en ucuz üretim yöntemlerini geliştirdiler. Elektronik teknolojisini küçülttüler ve günlük hayatta kullanılan cihazlara entegre etmeye başladılar. Otomasyonda ise Almanlar önemli gelişmelere imza attı. Motorları küçülttüler, robot teknolojilerini geliştirdiler ve seri üretim için çok düşük maliyetli fabrikalar oluşturdular.

ABD ve Sovyetler Birliği arasında Soğuk Savaş’ın hız kesmeden sürdüğü bu dönemde bir diğer rekabet de ABD ve Japonya arasında elektronik üzerinden çıktı. ABD topraklarında araba satışı üzerinden FORD ve TOYOTA gibi iki dev firma savaşmaya başladı ve Soğuk Savaş’ın bir diğer cephesi ekonomik savaş başlamış oldu. 1945’te denizlerdeki egemenliği Pasifik’te Japonlar ve Atlantik’te Almanları ezerek İngilizlerin elinden alan ABD, bir yandan tüm dünyanın denizlerine uçak gemisi filoları ile baskı kurarken elde etmiş olduğu bilgisayar ve sayısal teknolojilerdeki liderlik ile de teknolojisini, ürününü ve kültürünü ihraç etmeye devam etti. Soğuk Savaş’ta en büyük rakibi Sovyetler Birliği’ni yıpratan ABD, ekonomik savaşta da Japonları yıpratan ABD, 1980’lerde bu egemenliğini sayısallaşma ile perçinlemiş oldu. Sayısallaşma kavramının teknolojiye girmesi ile birlikte cihazlar birbirlerine entegre olmaya başladı. Sayısallaşmaya ve entegrasyon sürecine cevap veremeyen Sovyetler bu süreçte dağılmak durumunda kaldı.

Japonya ise bu süreçte ABD’nin ekonomik ve askerî baskısına dayandı; ancak İngilizce klavye ve internet yüzünden cep telefonları kökten değişti. Aslında Japonlar entegrasyonu minimalizmin başka bir tipi olarak düşündü. Aynı cihazın içine televizyon ve saat koydular ancak bunu mekanik olarak yaptılar. ABD ise tam manasıyla bir entegrasyon sürecine gitti yani elektronik kartların ve çiplerin içine ihtiyaç duyulan her şeyi entegre ettiler. Bütün bunların sonucunda elektronik savaşta ABD’nin en büyük rakibi olan Japonya da kısa sürede uzun süre kurtulamayacağı bir resesyon sürecine gitti.

Bu elektronik, entegrasyon ve sayısallaşma yarışı bir çılgınlık olarak ilerlerken platformlara sayısız sistem entegre edildi. Dinamik hedefler ile mücadele için insan kontrolünün yetersiz kalması ile birçok sistemde otomasyona gitti. Özellikle “uzay yarışı” insansız sistemlerin geliştirilmesinde önemli bir adım oldu. Robotik sistemler de savaş alanında kısa sürede yerini almaya başladı. Bu noktada sistemlerin üretmiş olduğu alarm ve kontroller bir insanın takip ve kontrol edebileceği seviyenin çok üzerine çıktı. İşte bu durum otonomide farklı katmanların tanımlanmasının gerekliliğini ortaya çıkardı. Bu çok katmanlı otonomi yapay zeka olarak da evrilmeye başladı.

II. Dünya Savaşı sonrasında savaşlar da şekil değiştirdi. Soğuk savaş, ekonomik savaş, psikolojik savaş, kültürel savaş, ekolojik savaş, biyolojik savaş gibi farklı farklı savaş tipleri de ortaya çıktı. Anılan savaş tipleri savaş alanın çok boyutlu hale gelmesini sağladı. Dinamik savaş alanında vekalet savaşları ve terör unsurlarının kombine bir şekilde kullanılması tehdit ortamını da karmaşıklaştırıyor. Artık ülkelerin güvenliğinin sağlanması tek başına ordular ile yapılacak bir şey olmaktan çok birçok boyutu ile ülkenin savunulması gereken bir hal aldı. Bu durum veriyi merkeze alıyor. Dolayısıyla bu çağda verinin toplanması, işlenmesi, kaydedilmesi ve saklanması büyük öneme sahip oldu.

Günümüzde elektronik sistemler tarafından üretilen bilgiler artık insanların bizzat ürettiği veriden çok olmaya başladı. Bu verinin işlenmesi ve veriden anlamlı bilginin üretilmesi ise çok daha büyük bir problem haline geldi. Dinamikleşen savaş ortamı çok boyutlu bilginin kombine olarak işlenmesini ve savaş durumu öncesinde ihtiyaç duyulan analizlere baz teşkil edecek birçok analiz ve simülasyonun önceden yapılmasını gerektiriyor. Bununla birlikte ucuzlayan elektronik, asimetrik tehditler ve vekalet savaşları düşük şiddetli savaşların maliyetlerini çok düşürdüğü gibi birçok coğrafyaya erişmesini de çok olası kılıyor.

Değişim ve akıllı dünya

Sayısallaşmanın giderek arttığı günümüzde ise devletler ve toplumlar Endüstri 5.0’a hazırlanıyor. Endüstri 5.0’ın ne olacağı ile ilgili tahminler devam ederken Endüstri 4.0’da olduğunu düşündüğümüz birçok bilginin yanlışlığını burada göreceğiz. Yani her şey tamamen sayısallaşmış sayılmaz. Bugün içinde bulunduğumuz pandemi süreci ise sayısallaşma için çok büyük bir avantaj. COVİD-19 pandemisi sayısallaşmanın beklenenden 10 yıl daha önce tamamlanmasını sağlayacak gibi duruyor.

Artık market siparişlerimizi cep telefonundan verdiğimiz, sevgilimize alacağımız çiçeği cep telefonundan gönderdiğimiz, gerekmedikçe evden çıkmadığımız, maske taktığımız, yakın temastan uzak durduğumuz, mikro ailelere geçtiğimiz ve makro ailelerimizi ise Facebook, Instagram, Twitter ve WhatsApp üzerinden oluşturduğumuz, onlarla yapacağımız görüşmeleri de video konferans üzerinden gerçekleştireceğimiz bir dünyaya evriliyoruz.

Bu noktada çevremizin nasıl değişeceğini iyi okumamız gerekiyor. Bunu anlamanın en temel yolu da “akıllı dünya”ları tanımaktan geçiyor. Akıllı dünya ile ilgili olarak ilk söylememiz gereken şey de yeni nesil akıllı teknolojilerin günümüzde üniversitede öğrenilen teknolojilerden farklı olduğu. Bu farklı teknolojilere erişmek devletler için hayati bir önem arz ediyor.

Sanayii 5.0 ile birlikte nesnelerin hızından çok verinin hızı, nesnelerin momentumundan çok verinin momentumu, nesnelerin madenciliğinden çok verinin madenciliği önem arz ediyor. Kripto para başta olmak üzere veri için harcanacak enerji miktarı çok yakında platformlar için harcanacak enerjinin üzerine çıkacak.

Odağın veriye kayması şüphesiz platformların otomasyonu yani akıllanması ile mümkün olacak. 21’inci yüzyılda artık ev işlerinden ofisimize, madenden denizciliğe her şeyin hızlıca otonomlaştığı ve robotlaştığı bir süreci de yaşayacağız. Bu sayede hem işler hem de çevremizdeki nesneler akıllanacak. Her işi robotlar yaptığında meslekler de farklılık gösterecek. Pandemi süreci işte bu transformasyonu tetiklemiş durumdadır.

Yeni nesil akıllı sistemlerle ilgili şu andan öngörmemiz gereken birçok husus mevcut. Örneğin bu sistemlerin üzerinde çok sayıda sensör bulunuyor. Gelecek tahminlerinde sensörlerin ve bilgisayarların ucuzlayacağı düşünüldüğü için de bu malzemelerin her an her yerde olacağı ve atılabilir olacağını düşünmek pek de yanlış olmaz. Bu kadar fazla sensörün bulunacağı bir dünyada ise bilginin ve verinin önemi katbekat artacak. Günümüzde nasıl ki kimse suya veya elektrik hattına sahip olamıyor ve kullanım bedelini ödüyorsa; suyun ve elektriğin sahibi devlet, önümüzdeki süreçte sensörlerin, bilgisayarların, ağların hatta bilgi ve verinin de tek sahibi olacak gibi duruyor.

Bilginin ve bilgiye erişimin hızlandığı günümüzde haberleşme dediğimiz konu insanlar arasında bir olgu olarak ortaya çıkarken, nesneler interneti insanlardan daha çok meşgul edecek. Tam da bu noktada internetin interneti meşgul ettiği, hizmetlerin interneti (internet of service) kavramı devreye giriyor. Yani Google eşinizin doğum gününü bildiği için bu bilgiyi çeşitli uygulamalarla paylaşacak. Yani Google eşinizin doğum gününü bir online çiçek satış uygulaması ya da online mücevher satış uygulaması ile paylaşacak. Kredi kartı ekstreleri ve eski alışveriş geçmişinden de uygun hediye alternatiflerini oluşturacak. Örneğin Facebook’ta bir çiçek fotoğrafı paylaştınız, bu paylaşım referans alınarak sizin için en uygun çiçek bulunacak ve online çiçek satış uygulaması size bu çiçek için teklif mesajı atacak. Bu mesajı antivirüsünüz kontrol edecek, mesajı alan sayısal sekreteriniz de takviminizdeki uyarıları Facebook ve Instagram üzerinden gelen reklamlarla karşılaştırıp sıralayacak. Bütün bu sürecin sonunda en iyi teklif, takviminizin en uygun zamanında telefon ekranınızda gözükecek. Size kalan ise sadece alışveriş için onay tuşuna basmak olacak.

Yukarıda resmini çizmeye çalıştığımız hizmetlerin interneti ise yepyeni bir sektör olacak. Hizmetlerin interneti ile birlikte bilgisayar üreten firmaların boru üreten firmalardan pek de büyük bir farkı kalmayacak. Sektörün merkezinde veri olacak ki bugün büyük teknoloji firmaları bile 10.000 dolaplık veri merkezlerinden bahsediyor.

Veri ekseninde evrimleşen teknoloji

Günümüzde ise büyük verinin toplanması, kaydedilmesi, işlenmesi, saklanması kadarı ve sergilenmesi de önümüzde büyük bir engel olarak duruyor. IOT ve IOS sistemlerinin topladığı ve ilettiği bilgilerin birçoğu son kullanıcının direkt işine yarayacak veriler değil dolayısıyla şu anda görselleştirilmesi için ekstra çaba sarf edilmiyor. Bununla birlikte bir residance’ın kameralarının aynı anda ürettiği bilginin gerçek zamanlı izlenmesi oldukça zor. Burada karşımıza iki olgu çıkıyor. Birisi özetleme birisi değişimi gözleme. Değişimi gözleme tekniği sürekli olarak tüm sensörleri izleyen yapay zekanın belli bir sistemde değişiklik olduğunda bu sistemin verisini merkeze alarak sergilemesi anlamına geliyor. En az yorucu tekniklerden birisi olmasına rağmen ne kadar farklı bir değişikliğin izlenmesi gerekeceği oldukça büyük bir sorun da olabiliyor. Çok düşük farklarda merkeze almak bir anda fırtınalı bir havada CCTV sistemlerini izleyen bir operatör için sürekli değişen ve hiç anlamlı bir veri barındırmayan bir ekrana bakmak olabilir.

Özetleme tekniğinde henüz sensörler çok fazla değilken verinin füzyonu ilk zamanlarda çok popüler olmuştu. Bu sayede platformun üzerinde dışarıyı gözetleyen kameraların verilerini toplayarak birleştirilmiş daha büyük ve tek bir resim yapmak mümkün elbette. Bu günümüzün büyük ve yüksek çözünürlüklü ekranları ile başarılı da sonuç veriyor ama iş, görüntünün 3B toplanıp 2B indirilmesi olduğunda bazı detayların kaçırılması da olası hale geliyor.

Mesela İstanbul Boğazı’nı geçen bir gemiyi düşünelim. Bu geminin kaptanının köprü üstündeki seyir zabiti, serdümeni ve haberleşme zabiti ile bunların kontrolündeki onlarca sistemi takip etmesi gerekiyor. Bu sistemlerin tüm bilgisini geminin camına yansıtmak veya kaptanın gözünün önüne getirmek, telsiz haberleşmesini de kulağına taşımak mümkün. Artırılmış gerçeklik dediğimiz bu teknik ile aslında birçok sistemden gelen verinin gerekli olanları özet bir halde kaptana sunmuş oluyoruz. Özetleme yöntemleri alarm yönetiminde de oldukça başarılı sonuçlar veriyor; çünkü bu sistemlerin tamamının sürekli ürettiği alarmların hepsini takip edecek kaptan, geminin dar ve yoğun trafiği olan suda seyrini rahatlıkla yapamaz. Elbette her özet bilgi sunulmasının hesaplanamayacak riskleri de barındırdığı bir gerçek. Bununla birlikte günümüzde köprü üstündeki kaptanın ve diğer gemi adamlarının gerçek zamanlı takibi ile insan kaynaklı kazaları azaltmamız da mümkün.

Peki her şey gözünün önünde veya parmağının ucundayken neden klavyeye ihtiyaç duyulsun?

Olağan olarak bir kaptanın gözüne hem dış mekan görüntüsünü hem özet bilgisini gerçek zamanlı olarak getirebiliyorsak kaptanın illa geminin üzerinde olması şart mıdır? Bu soru günümüzün en çok tartışılan konularından biri. Teknik olarak hayır desek de günümüzün güncellemeleri ile bir süre daha kaptanlara geminin üzerinde ihtiyacımız olduğu kesin ama yakın gelecekte kaptanın artık karada olacağını söylememiz mümkün. Karadan öncelikle co-pilotluk olarak başlayacak bu hizmet zamanla kaptanın sayısallaşması ile de sonuçlanacağını rahatlıkla öngörebiliriz. Elbette bu durum yapay zeka ile en iyi kaptanlık deneyimlerinin paylaşıldığı karar destek sistemlerine zamanla evrilecektir.

Peki kaptanlar karaya çıkarsa korsanlar ne yapacak?

Kaptanların karaya çıkması durumunda korsanların da karaya çıkacağını hatta belki korsanların kaptanlardan önce karaya çıkacağını da öngörmemiz mümkün. Bütün gemilerin haberleşme ihtiyacı var ve bu haberleşmelerin birçoğu artık otonom hale de geliyor. Bu otonom haberleşmeden kaynaklı veriler geminin seyrini etkileyecek şekilde geminin çözümlerine dahil oluyor.

Korsanların karaya çıkması ile birlikte önümüzde siber güvenlik için alınması gereken birçok önlem olacaktır. Siber güvenlik ekiplerinin sürekli olarak gemi sistemlerinde anormal bir durum olmadığı kadar kaptanın verdiği komutların manipüle edilmediğini de sürekli gözlemlemesi gerekecek.

Bu tarz korsanlık girişimlerine örnek verecek olursak da 2016 yılında İran tarafından hack’lenerek ele geçirilen ABD’nin gizli drone’ları RQ-170’lerden bahsedebiliriz. Yani teknoloji henüz gelişim aşamasındayken korsanlık faaliyetleri baş göstermiş durumda. Bu da bize önümüzdeki yıllarda siber güvenliğin önemini vurgular nitelikte.

Bu açıdan siber sistemleri Sanayii 1.0’ın zırhlılarına benzetmemiz mümkündür. Sanayii 4.0 ile doğan “siber uzay” ve “siber sistemler” bu süreçte yaşanacak olası savaşlarda karar verici teknoloji olmak ile birlikte Sanayii 5.0’ın da temel odağı olacağa benziyor. Tüm unsurları ile Siber Kuvvetleri olmayan ulusların durumu dreadnought’u olmayan imparatorlukların durumuna benzeyeceğini öngörebiliriz.