İlyas (Elyesa) Bazna kimdir?

İlyas Bazna 1904 yılında Kosova’nın Priştine şehrinde, varlıklı bir ailede dünyaya gelmişti. Ancak, yaşadığı şehrin 1918 senesinde Sırplar tarafından işgal edilmesinin ardından, İlyas ve ailesi de bölgede yaşayan birçok insan gibi şu anki Türkiye topraklarına, özellikle İstanbul’a göç etmek zorunda kaldılar.

İstanbul’da kendisini çetin ve maddi anlamda zorlu bir hayat bekleyen İlyas Bazna, sıradan bir okulda eğitim hayatına kaldığı yerden devam etti. Okulda arkadaşlarıyla ve hocalarıyla sık sık yaşadığı geçimsizlikler nedeniyle İlyas’ın İstanbul’daki eğitim süreci kısa sürdü ve hayata atılmak zorunda kaldı. Daha sonraları yaptığı muhtelif işlerle hayatını sürdürmeye çalışan İlyas, önce dönemin Yugoslavya Sefiri Jakoviç’in yanında, daha sonra ABD Büyükelçiliği Askeri Ateşeliği’nde, 1942-1943 yılı başlarında ise Alman Sefaretinde Albert Jenke’nin yanında çalışmıştır. (Doç. Dr. Nurettin GÜLMEZ ve Ceyhun DEMİRKOLLU. Bir İstihbarat Savaşı-Çiçero Olayı. CBÜ Sosyal Bilimler Dergisi)

Ve nihayet, 1943 yılının yaz aylarından itibaren İngiliz Büyükelçiliği’nde Başkâtip Busk ve Büyükelçi Hugessen’in emrinde şöför ve özel asistan olarak çalışmıştır.

[Sir Hudge Knatchbull-Hugessen (en solda)]

İngilizlerin itibarını yerle bir eden olay

Her şey işte tam da böyle başladı. Hadiseler Ekim 1943-Nisan 1944 arasındaki altı aylık bir zaman diliminde, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da cereyan etmişti. İstihbarat ve casusluk tarihi adına uzun uzadıya anlatılacak, üzerinde çalışılacak elbette birçok olay ve şahısın varlığından söz edilebilir. Ancak, İlyas Bazna’nın tam oalrak merkezinde bulunduğu “Çiçero” hadisesi etkilediği ve kapsadığı alan ve olay sürecinin içinde bulunan minimal çaptaki şahısların varlığı bu olayı çok farklı bir konumda değerlendirmeye itiyor bizleri.

İngiltere Büyükelçisi Sir Hudge Knatchbull-Hugessen’in özel asistanlığını yapan İlyas Bazna, çalıştığı konumun verdiği rahatlıkla İngiliz Büyükelçiliği’ne gelen bazı gizli bilgi ve belgelere erişebildiğini fark etti. İlyas bu durumu bir fırsata çevirebilmek adına, İngiltere ile savaş halinde olan Almanya’nın Türkiye Büyükelçiliği’ne giderek bir görüşme talebinde bulundu. Görüşmede, kendisini İngiliz Büyükelçisi’nin uşağı olarak tanıtan Bazna, İngiliz Büyükelçiliği’nde çalıştığını, konumu sayesinde birçok önemli ve gizli bilgi ve belgeye ulaşabildiğini dile getirdi. Almanlarla yaptığı anlaşma neticesinde İngiliz Büyükelçiliği’nde ulaşabildiği bilgi ve belgeleri para karşılığında Almanlara satmaya başladı. Bunun üzerine olaylar önüne geçilemez bir hal aldı.

İlyas, puslu bir Sonbahar akşamı 26 Ekim 1943 tarihinde eski patronu, Alman Sefareti birinci sekreteri Jenke aracılığıyla, Alman Büyükelçisi Franz Von Papen’in adamlarından, istihbaratçı Moyzisch’le bir araya geldi. İlyas Bazna, Jenke ile de o akşam kısa bir görüşme gerçekleştirdi. Jenke, konumu dolaysıyla İlyas’ın Moyzisch’le çalışmasını istiyordu. İlyas da o günden itibaren Moyzisch’le irtibat kurdu.

Türkiye’nin taarruz helikopteri: T129 ATAK Türkiye’nin taarruz helikopteri: T129 ATAK

[Dönemin Alman Büyükelçisi F. Von Papen]

İlyas Bazna Sefarete teklifini sunmuştu; İngiliz Büyükelçiliği’nden getireceği “Çok Gizli” yahut “Gizli” ibareli belgelerin fotoğrafları karşılığında 20.000 Sterlin gibi bir rakam istiyordu. Moyzisch durumu Sefir Von Papen’e iletti ve sefir bu durumdan oldukça memnun kaldı. Sefir, hemen teklifi bir mesaj haline getirerek Berlin’e yolladı ve onay bekledi. Nihayet 29 Ekim 1943 günü Berlin’den onay gelmişti. Sefir Von Papen İlyas Bazna’ya, güzel ve çok konuşmasına binaen, Romalı devlet adamı Marcus Tullius Cicero’dan esinlenerek “Çiçero” kod adını verdi.

[Marcus Tullius Cicero]

İlyas, altı ay boyunca sürdürdüğü faaliyetler çerçevesinde, İngiliz Büyükelçiliği’ne ulaşan dört yüzün üzerinde “Çok Gizli” veya “Gizli” ibareli belgenin fotoğrafını Alman Sefareti’ne iletti. Bu faaliyetlerinin karşılığında İlyas Bazna, Alman Sefareti’nden 300.000 Pound, o günün kuruyla yaklaşık bir milyon dolar gibi bir para aldı.

Bazna, çektiği fotoğrafları Moyzisch’e teslim ediyor, Moyzisch ise belgeleri Berlin’e yolluyordu. Çiçero’nun Almanlara ilettiği belgeler arasında, Normandiya Çıkartması’nın gizli bilgileri de vardı. İlyas Bazna, Almanlara öyle önemli bilgiler ulaştırmıştı ki, Romanya’daki petrol sahalarına uçakların ulaşımının sağlanmasından, Trakya’ya müttefik güçlerin radarlarının yerleştirileceğine ve hatta Roosevelt, Churchill ve İnönü arasında gerçekleştirilen gizli görüşmelerin tutanaklarına dair birçok gizli bilgi ve belge, o dönem dünyanın en büyük devletlerinden biri olan İngiltere’nin haberi olmaksızın Almanlara ulaştırılmıştı. Ancak, Hitler belgelerin aldatmaca olduğunu düşünerek belgelere itibar etmemişti.

[Dönemim ABD Başkanı Roosvelt (solda) ve İngiltere Başbakanı W. Churchill (sağda) Türkiye'yi defalarca 2. Dünya Savaşı'na sokmak için ikna etmeye çalışmışlardı.]

Bu uzun sürecin ardından, CIA analistlerine göre, Alman Büyükelçiliği’nde çalışan gerçek adı Nele Kapp olan, Elizabeth kod isimli histerikli bir kadın casusun varlığını İngiliz Büyükelçiliği’ne bildirmişti. İlyas, durumunun ortaya çıkacağı endişesiyle büyükelçilikteki görevinden apar topar istifa ederek oradan ayrıldı.

Pek tabii bu süreci başından beridir dikkatle ve hassas bir biçimde takip eden bir diğer aktör daha vardı; dönemin Türk istihbarat teşkilatı “Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti”. Türk istihbaratı İlyas Bazna’yı İngiliz Büyükelçiliği’nde çalışmaya başladığı günden itibaren yakın takibe almıştı. Almanlarla göze çarpan bir iki görüşmesinin ardından, İlyas kendi üzerindeki şüpheleri daha da artırdı. Türk istihbaratı İlyas’ı bir akşam vakti, tenha bir muhitte tek başına yakaladı ve sorguya aldı. İlyas durumu olduğu gibi Türk istihbaratına aktardı. MEH Riyaseti mensupları da İlyas’a, Almanlarla ticaretine devam edebileceğini ve fakat elde ettiği bilgi ve belgeleri bilâ-bedel Türk birimlerine de servis etmesini istedi. İlyas bu teklifi kabul etti ve Almanlarla paylaştığı belgelerin çoğunu Türk istihbaratı ile de paylaştı.

Almanlar her ne kadar İlyas’ın kendilerine ulaştırdığı belgelerden ziyadesiyle istifade edememiş olurlarsa olsunlar, gösterdiği büyük başarı ve fedakârlığın karşılığı olarak kendisine yüklü bir miktarda ödeme yaptılar.

İlyas elde ettiği gelirle önce bir inşaat şirketi kurdu. Bununla yetinmeyerek doyumsuzluğuyla gözünü daha da yükseklere dikti. Bursa’daki tarihi Çelik Palas otelini almaya niyetlenen İlyas, sefarette çalıştığı dönemden kalma dış bağlantıları vesilesiyle kaplıca turizmi ile Uludağ’ın kayak turizmini birleştirmek istiyordu. Bir iş adamıyla ortaklık kuran İlyas Bazna, şirketi kurmuş oldu. 150 odalı Çelik Palas Oteli’ni satın aldı ve oteli yenileme çalışmalarına girişti. İnşaat henüz yeni başlamıştı ki, çok ciddi sorunlar baş gösterdi. Bazna’nın Alman Sefareti’nden gizli belgeler karşılığında aldığı paralar sahte çıkmıştı. İlyas, eli bomboş vaziyette Ankara’ya döndü. Savaşın ardından Alman Hükümetine dava açtığı ve sahte paralar yerine kendisine daha cüzi bir miktar ödeme yapıldığı yönünde de bilgiler mevcut.

İlyas Bazna, daha sonraları hayatının büyük bir bölümünü fakir ve sefil bir halde sürdürdü. İlyas Bazna’nın öldüğü yerle alakalı muhtelif iddialar var ancak genel kanı 21 Aralık 1970 tarihinde Almanya’nın Münih kentinde, yoksul bir gece bekçisi olarak hayata gözlerini yumduğu yönündedir.