Yüzlerce yıldır insanlık, mensubu bulundukları grubun çıkarlarını korumak için savaşmakta, birçok teknolojiye de savaşlar ve dışarıdan gelebilecek saldırılardan korunmak için aldıkları savunma önlemleri ile erişmektedir. Dünya tarihini iyi tahlil ettiğimizde; insanlığı bir adım öteye taşıyan teknolojilerin savaşlar ve gelebilecek saldırılara alınan tedbirler çevresinde ortaya çıktığını görebiliriz. Yani insanlar ilk devletleri kurdukları günden bu yana ya teknolojilerini savaş temelinde geliştirmiş ya da günlük hayatta kullanılmakta olan teknolojileri muharebe sahasına yansıtmıştır.
Savaş ve teknolojinin bu denli iç içe girmiş olduğu tarih boyunca süre gelen bu ortamda insanlık, mensubu bulunduğu grubun (millet, ırk, dindaş, cemaat, örgüt, vs.) çıkarları için savaşırken; savaş teknolojileri temelinde de hep rakiplerinden bir adım öne geçmeye çalışmıştır. Rakibinin önüne geçmek ise geleceğin teknolojisini görmekten geçer. Geleceğin teknolojisini bugünden görmek, savaş/muharebe sahasında sizi her zaman avantajlı duruma getirecektir. Bununla birlikte geleceğin teknolojisini görüp, onu savunabilecek sistemler geliştirmek de sizi birkaç adım öteye taşıyacaktır.
Geleceğin teknolojisini görmeye gelin geçmişten başlayalım; taşın sivrilterek bir sopanın ucuna takılması ve mızrağın ortaya çıkması, o zamanın koşullarında muharebe sahasında insanlara üstünlük sağlamıştır. Kılıçların kullanılması ve tasarımının piyade ve süvari olarak çeşitlendirilmesi teknik üstünlük sağlarken, ok ve yayın kullanılması muharebeyi farklı bir aşamaya taşımıştır. Ateşli silahların kullanılması ve ateşli silahları savunmak için maliyet-etkin çözümlerin üretilmesi de bir başka paradigma değiştiren ve muharebe sahasında teknik üstünlük sağlayan unsurlardan olmuştur. Makinalı tüfek, tank, uçak, el bombası, füze, daha uzun menzilli füze ve nükleer silahlar insanların muharebe sahasında teknik, taktik ve stratejik üstünlük kazanmak için ortaya koyduğu teknolojilerdir.
En etkili silah, en ucuz olan fakat en yüksek zararı veren silahtır. Özellikle II. Dünya Savaşı sonunda atom bombasının kullanılması ve nükleer silahlanmanın başlaması ile birlikte askeri teknolojide maliyetler atmış, savunma sanayiine ayrılan bütçeler ülkelerin ekonomilerinin belini bükecek seviyeye gelmiştir. Yine II. Dünya Savaşı sonrası nükleer silahlanmanın oluşmasıyla birlikte savaş da boyut değiştirmiştir. Nükleer silahların kullanılmasının dünyanın sonunu getirebilecek senaryoları doğurabileceği öngörüldüğü için savaşın boyutu değişmiş, vekalet savaşları kavramı hayatımıza girmiştir. Küresel güçlerin dünya üzerinde etkilerini artırmak için milis gruplarını, paralı askerleri ve terör örgütlerini fonlaması sonucunda ordu mensupları muharebe sahasından çekilmiş ve bu çeşitli yerel grupların mensupları muharebe sahasında etkin rol oynamaya başlamıştır.
Kore, Afganistan, Irak, Suriye, Afrika ve Libya gibi çeşitli bölgelerde söz sahibi olmak isteyen ve bu bölgelerin kaynaklarından faydalanmak isteyen küresel güçler, işgalci ve sömürgeci tavırlarını bir kenara koyup bölgelerde belirli şahıslar ve gruplar üzerinden etkinliklerini sürdürmeye başlamışlardır. Dünyanın en büyük askerî ve ekonomik gücü olan ABD, konjonktürü korumak ve dünyanın her yerinde etkin güç olduğunu hissettirmek adına vekalet savaşı verirken Rusya, Çin ve AB ülkeleri ise etkinliklerini artırmak adına vekalet savaşı vermektedir. Bu düzlemde dünyayı değerlendirdiğimiz zaman ortaya çıkan sonuç; büyük kitle imha silahlarının sadece caydırıcı unsur olarak orduların envanterinde bulunduğu ve özellikle nükleer silahların sahada kullanılmadığıdır. Nitekim masada elini güçlendirmek isteyen devletlerin güçlü silahlara ihtiyacı vardır ancak bu silahların kullanılması günümüz dünya düzeninde neredeyse imkansız görülmektedir. Bununla birlikte özellikle küresel güçler nükleer silahlanmanın önünde de büyük bir engel teşkil etmektedir.
Muharebenin II. Dünya Savaşı sonrasında değişmesi ve vekalet savaşlarının ortaya çıkması da muharebe sahasında kullanılan tekniğin değişmesine, alternatif teknolojilerin ön plana çıkmasına neden olmuştur. Hedeflerin büyük askeri birlikler ve şehirlerden, kritik tesis ve kişilere dönüşmesi silah teknolojisinin de buna uygun olarak değişmesine yol açmıştır. Tek seferde binlerce insanı ya da büyük bir bölgeyi yok edecek silahların yerini, bir konvoyu veyahut bir kritik tesisteki kritik hedefi etkisizleştirecek silahlar almıştır. Bu yeni teknolojinin en önemli ürünlerinden biri ise insansız hava araçları olmuştur. İHA veya drone olmak üzere çeşitli otonom sistem, özellikle son 20 yılda muharebe sahasında etkin olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Çok düşük bir maliyetle, yetişmiş insan kaynağını sahaya sürmeden risksiz operasyonlar düzenleyebilen otonom sistemler, gelecekte askeri paradigmayı değiştirecek teknikler olarak görülmektedir. Bu sistemler, özellikle yapay zeka ve elektronik harp teknolojisinin de etkin kullanımı ile muharebe sahasında etkin güç kaynağı olmaya aday olmuştur.
Bugün dünyada birçok ülkenin geliştirmiş olduğu İHA’lar özellikle ülkemizde etkin kullanılmış ve hem bize hem de dünyaya otonom teknolojilerin önemini göstermiştir. İHA teknolojisine yönelik küresel ilginin ve Türkiye’nin bu alandaki başarısının ardında birçok neden vardır. En başta İHA teknolojisi, askeri harcamalar ve maliyetler düşünüldüğünde uygun fiyatlıdır. Yetkin bir mühendis ekibin kolayca tasarlayıp üretebileceği İHA/drone teknolojisi; boyutlarının, elektronik harp yeteneği ve yapay zekanın etkin bir biçimde kullanılması ile birlikte hava savunma sistemlerini gafil avlamaktadır. İHA/drone teknolojileri sayesinde günümüz dünyasında sessiz ve risksiz operasyonlar yapılmaktadır.
Bu teknolojinin son yıllarda evirildiği en etkin noktalardan biri de “sürü drone” teknolojisidir. 30-50 cm arasında boyutlara sahip ve faydalı yük taşıyan drone’lar, sürü halinde hareket edip operasyon ifa etmektedirler. Özellikle son birkaç yılda hayatımıza giren bu yeni kavramın önemini ise şu şekilde anlatmak gerekir:
Bir seyir füzesinin ya da balistik füzenin bulunduğunuz tesise gelmekte olduğunu düşünün yahut bulunduğunuz tesise bir özel kuvvet operasyonun yapıldığını. Bunlardan kurtulmanın yolu neredeyse imkansız görünüyor ama hepsi için önlem alma şansınız mevcut. Bir özel kuvvet timini daha iyi eğitimli bir timle durdurabilirsiniz. Seyir füzelerinden korunmak istiyorsanız bir hava savunma sistemi sizin için yeterli olacaktır ya da balistik füze saldırısından bir antibalistik füze sistemi sizi koruyacaktır. Kısacası tehditler karşısında savunma sistemleri geliştirilir veya daha büyük tehditler ortaya konulabilir. Mesela, bir nükleer tehditle karşı karşıyaysanız siz de nükleer güç olup caydırıcılık sağlayabilirsiniz. Ancak büyük kitle imha silahları beraberinde önemli savunma sistemlerini de getirdiği için tehdide karşı farkındalık yüksektir ve insanlar bu silahlardan korunmak için üst düzey tedbirler alırlar. Bu tedbirlerin sonucunda kaşımıza çıkan tabloda ise küçük ve az maliyetli silahların daha büyük tehditler oluşturduğunu görmekteyiz. Yani atom bombasının öldürdüğü kişi sayısı on binlerle ifade edilirken, 100 milyondan fazla üretilmiş AK-47 tüfeğinin öldürdüğü kişi sayısı milyonlarla ifade edilmektedir. Yani yetmiş yıl öncesine hatta daha da öncesine göre artık devletler birbirini yok etmek istememektedir. Rakibini istediğin noktaya getirmek ve konjonktürü korumak düşmanı yok etmekten daha değerli görülmektedir. Olaya bu perspektiften bakıldığı zaman askeri paradigmaların da bu yönde değişeceği yorumunu yapmak pek de yersiz olmayacaktır.
İşte bu değişime uygun olarak geliştirilmekte olan sistemlerin en yeni ve en etkin örneklerinden biri de sürü drone’lardır. İlk ciddi denemesi 2016 yılında ABD’de yapılan sürü drone’lar, gelişmiş yapay zekaları ile ön plana çıkmış, GPS kullanmamaları ve elektronik harp kabiliyetleri hasebiyle günümüz radarları tespit edilemez olmuştur.
2016 yılında ABD’de yapılan bir testte, bir F-18 uçağından 103 adet mini drone’un normal şartlarda basınç ve rüzgara karşı koyamayıp parçalanması bekleniyordu ancak drone’lar bu rüzgar ve basınç eşiğini aştılar. Sonrasında drone’lar GPS kapattılar. GPS kapatmaları normal şartlarda drone’lar için bir felaketle sonuçlanması bekleniyordu. Ancak bu drone’larda kullanılan geliştirilmiş sürü zekası drone’ları bir düzende tuttu ve yapılan testi başarılı bir şekilde tamamladılar.
Bu gelişmiş yapay zeka ise bir sürü zekasıydı. Sürü hayvanlarının hareketlerinden faydalanılarak geliştirilmiş bu yapay zeka sayesinde drone sürüsü, düzenli bir şekilde hareket edip hedefe başarıya ulaştı ve operasyonu tamamladı.
İHA’lara ve onların türevleri olan sürü drone’lara karşı şu ana kadar geliştirilmiş veya rüştünü ispatlamış bir sistem bulunmuyor. Geliştirilmekte ve deneme aşamasında olan sistemler var ancak sahada başarı gösterebilmiş durumda değiller.
Mesela Rusya’nın bu konuda vermiş olduğu önemli bir sınav var. Rusya’nın Suriye’de bulunan Hmeymim askeri üssüne bir drone sürüsü saldırısı 2019 yılında düzenlendi. Hmeymim Üssü'ne yapılan saldırıda el yapımı, küçük bomba atar silahları taşıyan ve GPS ile çalışan drone’lar kullanıldı. Üsse 50 km uzaklıktan elle yönlendirilen drone’lar sisin yoğun olduğu bir günde Rusların alçak irtifa hava savunma sistemleri tarafından tespit edilmeden üsse saldırı düzenledi. Saldırı sonucunda drone sürüsü üç adet savaş uçağına bir adet kargo uçağına ve bir adet istihbarat uçağına büyük zararlar verdi.
Sürü zekasına sahip olmayan mini drone’ların bile savunulmasının zorluğu ortadayken, sürü zekasına sahip ve elektronik harp kabiliyeti olanların yapabilecekleri öngörülemez durumda. Yakarıda en çok değindiğimiz konu da sürü zekasına sahip drone’ların şu anki hava savunma sistemlerince savunulamaz olması. Yani sürü drone’lara karşı şu anda alınmış etkili bir önlem bulunmuyor. Tabi şu anda İHA’lara ve sürü drone’lara karşı etkili bir savunma sisteminin ortaya konulmamış olması, hiçbir zaman konulmayacağı anlamına gelmez nitekim birçok ülke bu teknolojinin farkında ve önlem alma çabasında. Örneğin ABD’nin sürü drone’lara karşı savunma sistemleri üzerine çalışmaları var. Özellikle sürü drone’lara karşı elektro manyetik dalga silahı ve lazer silahları kullanma konsepti üzerine çalışan ABD, STRYKER (8x8 zırhlı muharebe aracı) araçlarına radar ve lazer silahı entegre etmiş durumda.
Bu konseptin esas amacı ise drone’larda imha etmek ya da vurmak değil çünkü 100 drone’u aynı anda vurabilecek bir sistem şu an imkansız duruyor.
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, sürü drone’ları savunma amaçlı Lockheed Martin’in de birtakım çalışmaları mevcut. Savaş alanlarındaki insansız sistemlerin en komplike hali olan sürü drone teknolojisine karşı Lockheed Martin, yüksek güçlü mikrodalga (HPM) ile donatılmış ''Morfius'' adlı drone savar sistemi (C-UAS) geliştirmekte. Lockheed Martin tarafından tasarlanan Morfius; küçük bir fırlatma tüpünün içinde muhafaza edilirken, zırhlı araçlar ve uçaklara entegre edilebilecek kadar hafif ve kullanışlı olması ile ön plana çıkıyor.
Sonuç olarak, sürü drone teknolojisi yakın zamanda hayatımızın önemli bir alanını kapsayacak. Tıpkı İHA teknolojisinde olduğu gibi sürü drone teknolojisinde de değişimin bize sunmuş olduğu avantajı kullanmamız gerekmekte.