Aynı kültürü paylaşan ve kuruluşundan itibaren inşa edilen hafızada buluşan devletlerin savaşı, aynı durumda olmayan güçlerin savaşından farklılık gösterir. Nitekim mevcut başkenti (Kiev), Rusya tarihinin başlangıç noktası olan ve Rusya için daima “özel” bir statüye sahip olan Ukrayna’nın, doğu sınırında verdiği mücadele ortak tarihi paylaştığı ve kendisini çok iyi tanıyan bir güce karşıdır. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik politikalarında ortak hafıza üzerinden inşa ettiği işgal girişimlerinin en güncel ve yerinde örneği ise Donbas’tır.

Derna’daki sel felaketi ve Libya’daki yönetişim eksikliği Derna’daki sel felaketi ve Libya’daki yönetişim eksikliği

Altın bölge: Donbas

Ukrayna’nın en büyük iki sanayii kenti olan Donetsk ve Luhansk’ı içine alan Donbas bölgesi, pek çok açıdan önem arz etmektedir. Ukrayna ve Rusya’nın sınırında bulunan bölge, oldukça önemli bazı askeri ekipmanların “üretim yeri” olarak da görülür. Kömür rezervleri bakımından fazlasıyla zengin olan bölgede, Rus tanklarının yapımında kullanılan demir cevheri de bulunmaktadır. Rus savaş helikopterlerinin üretimine de ev sahipliği yapan bölgenin nüfusu, büyük oranda Rus veya Rusça konuşan vatandaşlardan oluşmaktadır. Bu bağlamda Rusya, Ukrayna’ya yönelik baskısını artırmak için buradaki azınlıktan faydalanmaktan çekinmemiş ve Ukrayna üzerinde uyguladığı hibrit savaş taktiğinin bir unsuru olarak Donbas’ı seçmiştir. 

 Hibrit savaş noktasında Rusya’nın Donbas’taki kültürel ve ideolojik baskınlığını kullandığı görülür. Ukrayna kendi içinde “doğu Slav kimliği” ve “kültür temelli kimlik” başlıkları altında ikiye bölünmüş durumdadır. Kültür temelli kimlikte, Ukrayna kültürünü paylaşan herkesi Ukraynalı kabul eden daha geniş perspektif hakimdir. Etnik milliyetçiliği temel alan doğu Slav kimliğinde ise Ruslar ve Ukraynalıların ortak etnik köken, dil ve kültürü paylaştığı savunulur. Kırım’da Rus nüfusu yükseltecek şekilde kontrolünü artıran Rusya’nın Donbas’ta böyle bir dezenformasyona ihtiyacı olmadı. Bölgedeki Rus nüfusu propagandalarla kışkırtmak üzere bir politika izleyen Rusya, Kırım’ın işgalinin hemen ardından burada başlayan kaynamaya; paralı Wagner grubu askerleriyle destek olacak kadar ileri gitti.

Sovyet mirası savunma stratejisi, Ukrayna’nın zayıf kalmasına sebep oldu

27 Mayıs 2014 tarihinde Donbas’taki isyancılar, ortak bir konfederasyon kurdu ve buraya “Yeni Rusya” (Novorossiya) denildi. Kırım konusunda Batı’nın başarısızlığından cesaret alan Rusya, dikkatleri Donbas bölgesine çekmek suretiyle Kırım’ı işgalini daha kalıcı bir hale getiriyordu.

Sovyet mirasını pek çok yönden taşıyan Ukrayna’nın, savunma stratejisi de bu yönde oluşturulduğundan, ülkenin doğusunda yükselen gerilimi azaltma noktasında eksik kalındı. Öyle ki Ukrayna’da bulunan askerî üsler SSCB’nin NATO’ya karşı oluşturduğu savunma planları çerçevesinde yerleştirilmişti. Bu bağlamda Ukrayna yönetiminin savunma kabiliyetleri; batıda güçlü, güney ve doğuda zayıf kalacak şekilde oluşturulmuştu. Neticede 2014’ten bu yana Novorossiya Federal Devleti ve Ukrayna yönetimi arasında süren çatışmalarda çok sayıda Ukrayna askeri hayatını kaybetti.

Rusya hibrit savaş yöntemlerinden biri olan “ekonomik yıpratma” faktörünü de doğal sonuç olarak faaliyete geçirmiş oldu. Kendi sınırları içerisindeki kaynak deposu olan bölgeden fayda sağlayamayan Ukrayna, üretemediği kimyasalları Almanya ve Fransa gibi ülkelerden ithal etmeye başladı. Hatta kömür rezerviyle öne çıkan Ukrayna’nın, ABD’den kömür almak için hazırlıklar yaptığı yönündeki söylentiler Rus medyasında eğlence malzemesi oldu.

Bugün Rusya, hibrit savaşın siyasal kartını kullanmaktan da geri durmuyor. Mart ayının sonlarında Ukrayna Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Rusya’nın, Donbas’ta Rus bir siyasi partinin temsilciğini açma planlarının olduğu aktarılmıştı. Bakanlık bu durumu, Donbas’taki durumu tırmandırmak olarak nitelendirmişti.

Ateşkes ihlal edildi

27 Temmuz 2020 tarihinde Rusya, Ukrayna ve AGİT’in katılımıyla, bölgedeki durumun normalleşmesine ilişkin bir ateşkes imzalandı. Ancak ayrılıkçı grubun ateşkes ihlalleri ve nihayetinde mart ayının sonlarında Ukraynalı askerlerin öldürülmesiyle ateşkes resmen sona erdi.

Rusya ve Ukrayna’dan peşpeşe yapılan açıklamalarda, Ukrayna NATO seçeneğini öne sürerken Rusya, kendi toprakları içinde kuvvetlerini hareket ettirme yetkisinin bizzat kendisinde olduğunu ve bunun bir tehdit olarak algılanmaması gerektiğini aktardı. Bunun yanında Rus televizyonlarında Ukrayna sınırının ele geçirilmemesinin “kaçınılmaz” olduğu yönünde söylemler kullanılırken uydu görüntüleri, Rusya’nın 2014-2015’ten beri Ukrayna’nın doğusunda en büyük askeri yığınağını yaptığını gözler önüne serdi.

Kırım’ın tamamen askerî üsse dönüştürülmesi

ABD, NATO müttefikleri ve AB tarafından devamlı tepkiler yükselse de Rusya geri adım atmıyor. Tatbikat kılıfıyla Ukrayna sınırlarına yönlendirdiği askeri birlikleri ve teçhizatı, bölgede bulundurmaya devam eden ve her geçen gün artıran Rusya; geçtiğimiz günlerde Karadeniz’de de yeni bir “tatbikat” yaftasıyla çok sayıda savaş gemisini ve savaş uçağını bölgeye konuşlandırdı. Geçmişe bakıldığında Kırım’ın işgali esnasında AB’ye katılma sloganlarıyla “devrim” başlatan ve neticede iç siyasal durumda istediğini yaptıran Ukrayna (ve Batılı devletler), Kırım’ın işgaline engel olamamıştı. Ülke kaosa sürüklenirken fitili ateşleyen her ne kadar Rusya olsa da sonuç; Batı’ya daha yakın bir Ukrayna, ama “Kırım’sız” bir Ukrayna oldu. İşte bu yüzden Batı başarısızdı ve yine bu yüzden Rusya, Kırım’ı devasa bir Rus askerî üssüne dönüştürmeye devam ediyor. Kırım Tatarlarına yönelik adaletsiz tutumlar sürüyor ve Rusya, dış politikada Türkiye, Orta Doğu, Balkanlar ve Batı’ya yönelik tehditlerini sağlamlaştırmak için Kırım’ı kullanmayı sürdürüyor.

Yine geçmişe bakıldığında Kırım’ın işgali esnasında Donbas’ta ayrılıkçı hareketlerin başlaması tesadüf değildi. Olayların 7’nci yılında ve Kırım konusunda uluslararası seslerin yükseldiği bir dönemde Donbas ateşkesinin bozulması da tesadüf değil. Dün, dikkatleri çekerek Kırım’daki varlığını sağlamlaştıran Rusya bugün; Kırım’ın bütünüyle bir askeri üsse dönüştürülmesi ve bölgedeki varlığının açık nokta bırakmayacak şekilde perçinlenmesi için çabalarını sürdürmektedir. Stratejik durumu nedeniyle başta Türkiye olmak üzere çok sayıda ülkenin güvenliğini tehdit eden Rusya’nın yayılmacı faaliyetlerine karşı etkili yaptırımların uygulanmaması, Rus “işgalperestliğine” yönelik tecrübelere riayet etmemek ve hatta tehlikeye kapıdan “buyur etmek” şeklinde de düşünülebilir.