7 Ekim İsrail Saldırıları: Asimetrik savaş ve sürpriz vuruş gücü

İzzeddin Kassam Tugayları, 7 Ekim 2023 sabahı saat 06.30 itibarıyla İsrail’in güneyindeki yerleşim yerlerine geniş çaplı saldırı başlattı. Saldırılar, sonucu ve ortaya çıkan zayiat itibarıyla İsrail’in “11 Eylül’ü” olarak nitelendirilmekte ve ilerleyen süreçte bölge istikrarına büyük zararlar verebilecek bir hadise olarak ele alınmaktadır. 9 Ekim itibarıyla yaklaşık 900 kişinin hayatını kaybetmiştir. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, saldırılara karşılık topyekun savaş ilan ederek Gazze’ye yönelik hava saldırılarının başladığını duyurmuştur. 

Saldırıların planlama ve operasyonel taktik düzeyinde İran Devrim Muhafızları tarafından desteklendiği bölgeyi takip eden birçok savunma analisti tarafından öne sürülmektedir. Bu noktada İzettin Kassam Tugayı liderinin saldırıların ardından İran’ın desteğini aldıkları yönündeki açıklamaları bu argümanı destekler maiyettedir. Öte yandan açık kaynaklara ve özellikle sosyal medyaya yansıyan görüntülerde İsrail güvenlik birimlerinin beş farklı koldan gerçekleşen saldırılara karşı hazırlıksız yakalandığı gözlemlenmiştir. Bu tablo daha geniş anlamda İsrail istihbarat ve askeri birimlerinin bir ‘stratejik zafiyet’ içinde olduğu değerlendirmelerinin ön plana çıkmasına zemin hazırlamış, bu durumun bilinçli olup olmadığı yönündeki komplo teorilerine sıklıkla rastlanmıştır.

Nitekim ilgili yazı, birbiriyle çatışan güçler arasındaki asimetrik dengeyi göz önünde bulundurarak 7 Ekim saldırılarını zayıf gücün sürpriz vuruş avantajı doğrultusunda ele almaktadır. Bu bağlamda devlet dışı silahlı aktör (DDSA) özelliğine sahip Hamas ile savunma ve saldırı kapasitesi operasyonel, teknolojik ve istihbari açıdan üst seviyede olan İsrail arasındaki çatışma dinamikleri, 7 Ekim saldırılarıyla bir kez daha gündeme gelmiştir.

Çatışma Dinamikleri Asimetrik Savaş Boyutu ve Sürpriz Vuruş Gücü

Çatışma Dinamikleri: Asimetrik savaş boyutu ve sürpriz vuruş gücü

Clausewitz savaşı, rakip gücün kendi isteğimizi ya da talebimizi yerine getirmeye zorlamayı amaçlayan bir şiddet eylemi olarak tanımlamaktadır. Bu tanımlama, savaşı büyük ölçüde iki devlet arasındaki çatışma/iş birliği ilişkisinin bir sonucu olarak ele alırken savaşın değişen doğası, beraberinde farklı aktör kümelerini ve yaklaşım biçimlerini meydana getirmiştir. Bu kapsamda ‘asimetri’ kavramı, rakip taraflar arasındaki kalite standartları (teknoloji, profesyonellik ve güçlü kurumsal hiyerarşi vd.), nicelik (personel ve silah sayısı), askeri yetenek ve kabiliyetleri esas alması bakımından meşru ordular arasındaki dengeyi açıklamak için kullanılsa da ‘asimetrik savaş’, DDSA’ların hayatta kalma, konvansiyonel olmayan müdahalelere başvurma ve bu yolla mücadelesini zamana yaymada kullandığı bir doktrin ya da konsept haline dönüşmüştür. Bu noktada asimetrik savaş, üstün gücün zayıflıklarından ve potansiyel zafiyetlerinden yararlanma noktasında zayıf tarafa göreceli avantajlar seti sunar. Hamas-İsrail çatışmasında bazı noktalar, bu avantajların bazılarına vurgu yapmaktadır. Hamas, İsrail ile yıllardır devam eden çatışmalarda asimetrik savaş metotlarına sık sık başvurur. Düzenlenen roket saldırıları, etkisi düşük olsa da İsrail’i ve İsrail halkını savunmasız hissettirmektedir. Sivil yaşam yerlerini ve altyapı tesislerini hedef alan roket saldırıları, Hamas’ın psikolojik üstünlüğü karşı tarafa bırakmama girişimi şeklinde yorumlanabilir. Buna ek olarak yer altı tünelleri aracılığıyla Hamas, İsrail sınırına yaklaşma ve bu sayede sürpriz saldırılar düzenleme yeteneği kazanır. Öyle ki yer altı tünelleri, Hamas militanlarına sivil yerleşim yerlerine sızma fırsatı tanımaktadır.

Öte yandan tarihsel akış içinde Gazze’ye yönelik İsrail hava saldırıları ve kanun dışı uygulamalar göz önüne alındığında mevcut tablo Hamas’ı meşru müdafaa konumuna getirmekte, bu pozisyon işgal altındaki örgütün ‘üstün’ güç olarak kabul edilen İsrail’in zayıflıklarından faydalanmak üzere vur-kaç ve benzeri alışagelmedik taktikleri kullanmasına yol açmaktadır. Süreç içinde meydana gelen bombalı intihar saldırıları ve terör örgütleriyle özdeşleşmiş eylemler de bu kapsamda ele alınabilir.

el kassam saldırı

İkinci nokta, 7 Ekim saldırılarında İsrail güvenlik birimlerinin zafiyet gösterdiği yaklaşımının aksine Hamas’ın sürpriz vuruş gücünü kullanarak başarılı olduğu görüşüdür. Örneğin Hamas benzeri kontrgerilla taktiklerini merkeze alan gruplar, düşman birliklerini şaşırtma ve savunma sistemlerini aşarak hedeflere beklenmedik bir anda ulaşma yeteneğine sahiptir. 7 Ekim saldırılarında gözlemlendiği kadarıyla doğru ve hızlı planlama, planın gizliliği ve mobilizasyonu sayesinde Hamas militanları, İsrail askeri unsurlarının hedefi haline gelmeden ani saldırılar düzenlemiştir. Buna paralel olarak medyaya yansıyan görüntülerde İsrail’deki pek çok birliğin bu saldırılara karşı hazırlıksız yakalandığı görülmektedir. Hiç kuşkusuz coğrafi yakınlık, sahaya, kültüre ve insana aşinalık planlamanın belli bir yere kadar kusursuz ilerlemesinde önemli etkenlerdir. Dolayısıyla paramotorların kullanılması, sızma noktalarının belirlenmesi ve rehinelerin beraberinde götürülmek kaydıyla çıkış senaryolarının hazırlanması, bu stratejik avantajın bir uzantısı olarak okunabilir. Diğer taraftan Hamas’ın saldırı öncesinde İsrail’in geniş istihbarat şebekelerine takılmaması ya da hazırlıkların ‘güçlü tehdit’ algılamasından uzak olması, Hamas’ın karşı istihbarat özelliğinin geliştiğine ve planlamanın gizlilik ilkesine bağlı ilerlediğine işaret etmektedir.

Son olarak operasyon öncesinde ve sırasında İzettin Kassam Tugayları tarafından yapılan sosyal medya paylaşımları, karşıt propaganda dahilinde İsrail’in itibarını zedeleme ve bu doğrultuda psikolojik üstünlük sağlama üzerine kuruludur. Çünkü 2006 yılında Hizbullah ile girilen savaştan itibaren askeri manada somut bir kayıp yaşamayan İsrail için devletin algısı ile güvenliği birbiriyle fazlasıyla ilişkilidir. Bu bağlamda askerî açıdan muktedir bir güç olduğu algısı, belli ölçüde caydırıcılık getirmekte, Filistinli Hamas ve İslami Cihat gibi paramiliter gruplar üzerinde muhtemel saldırıları bir ‘intihar’ saldırısıyla eşdeğer tutmaktadır. Bu haliyle 7 Ekim saldırıları, taşıdığı anlam itibarıyla oldukça kritik olmakla beraber ve İsrail’in güvenlik algılamalarında köklü değişimlere yol açma potansiyeline sahiptir.

Hamas

Özetle 7 Ekim tarihinde Hamas’a bağlı İzettin Kassam Tugayı tarafından gerçekleşen saldırılar, Hamas’ın sürpriz vuruş gücü, doğru planlama ve gizlilik dahilinde hayata geçirdiği, İsrail’in ise askeri ve istihbarat zafiyetlerinin yanında hızlı aksiyon alma ve acil müdahale etme noktasında eksik kaldığı saldırılar olarak literatürde yerini almıştır. İsrail tarafından başlayan hava bombardımanlarının şiddeti ve sınır bölgelerindeki uygulamaların seviyesinin artacağı ve başta Gazze olmak üzere Batı Şeria’ya yönelik ambargonun sıkılaştırılacağı söylenebilir. Ancak her şeyden öte saldırının bölgesel dinamikleri derinden etkileyeceğini ve Ortadoğu’daki istikrarsızlığa yeni bir cephe ekleyeceğini söylemek yanlış olmaz.

Yazar: Fuat Emir Şefkatli

Editör : SavunmaTR Haber Merkezi

Buy JNews Buy JNews Buy JNews
REKLAM

Benzer Haberler

Hoşgeldiniz

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

Şifrenizi Sıfırlayın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi giriniz.