Almanya, orduyu savaşa uygun hale getirmeye çalışıyor

Alman karar vericilerin orduya karşı olan yaklaşımı değişiyor!

Son iki yıldır Rusya ve Ukrayna’nın savaşı devam ederken İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları başladı. Avrupa Birliği ve NATO, artık dünyadaki bu yeni kaotik ortamda güvenlik stratejilerini geliştirmeye çalışıyor. Haliyle Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden bir tanesine sahip olan Almanya, güvenlik konusundaki onlarca yıllık anlayışına zıt olarak nitelendirilen adımlar atıyor. 

Ukrayna Savaşı ilk kez başladığında Almanya, Kiev’e doğrudan askeri malzeme göndermek konusunda ihtiyatlıydı. Hatta 2015 yılında Donbass çatışmaları devam ederken, Ukrayna ve Rusya’nın arasındaki diplomatik süreci kendi eliyle yürütmeye de gayret gösterdi. Ancak Rusya’nın 2022 yılındaki Ukrayna’ya baskın niteliğindeki saldırısından kısa bir süre sonra Şansölye Olaf Scholz, Rusya’ya karşı direnişi desteklemeyle sonuçlanan Alman dış siyasetine yeniden şekil vermeye girişti. 

Federal Meclis’te yaptığı meşhur 27 Şubat 2022 tarihli konuşmasında Scholz, parlamenterlere Ukrayna’ya destek verilmesi konusunda baskı yaptı. Almanya’nın tarihine atıfta bulunarak Putin’in savaşının Avrupa’yı 1940’lar öncesindeki belirsiz ve karanlık günlere götüreceğini dile getirdi. Konuşmadan dikkat çekici cümleler şunlar oldu; “Birçoğumuz hala ebeveynlerimizin veya büyükanne ve büyükbabalarımızın savaş hikâyelerini hatırlıyor. Gençler için bu neredeyse düşünülemez bir şey; Avrupa’da bir savaş!’’

olaf scholz

Konuşma sadece Ukrayna’ya destek olarak değil, ülkenin 1945’e kadar olan tarihi göz önüne alındığında, kabul edilmesi zor olan bir anlayışı dile getirmesi bakımından da önemliydi. Çünkü Ukrayna savaşı başlayana kadar Almanya’nın tavrı, askeri gücünü arttırmak yerine, NATO aracılığı ile dünya güvenliğine katkıda bulunmaktan ibaretti. Donbass çatışmaları başladığı zaman Almanya, bu çizgisini korumaya gayret etti. Böylece Nazilerden kalma ülkenin kötü şöhretinden bir süre daha sakınabildi. Oysa Rusya’nın saldırısıyla şartların değiştiği artık belliydi.

Şansölyenin meşhur konuşmasından sonra Almanya’nın Ukrayna’ya yaptığı katkılar, Kiev ve diğer Avrupalı ortaklardan gelen; ‘’Berlin’in sözlerini hızlı yerine getirmediği’’ yönündeki şikâyetler eşliğinde anıldı. Ancak 2023 yılının sonuna bakıldığında, Ukraynalılar Rusları ülkenin güneydoğusundan itmeye çalışırken Almanya’nın da elinden gelenin fazlasını yapmaya çalıştığını gösteriyor. Şansölye Scholz’un Savunma Bakanı Boris Pistorius, Almanya’nın yeni savunma ve askeriye anlayışı üzerine daha önce duyulmamış sözler sarf ediyor.

Geçtiğimiz günlerde Tagesspiel gazetesinde yazan Pistorius, Alman ordusu Bundeswehr’de “temel değişiklikler” yapılması çağrısında bulundu ve ordunun “etkili ve gelecekte savaşa uygun olması için” büyük yapısal reformlara ihtiyacı olduğunu söyledi. Bu ifade, Alman hükümetlerinin son yıllarda askeri güce yönelik nispeten geçici yaklaşımından tamamen farklıydı ve Pistorius yazısının son paragrafında, Berlin’deki pek çok düşünürü ve politikacıyı rahatsız edecek kadar güçlü cümleler kullandı. Pistorius: ‘’Yalnızca Bundeswehr’de değil, siyasette ve toplumda da bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var” dedi ve ekledi; “Ülkemizin güvenliği, toplumsal olarak yaşamanın, ilerlemenin ve ekonomik büyümenin temelidir. Barış içinde yaşamaya devam edebilmemiz için devlet ve toplum olarak kendimizi savunabilmemiz ve dirençli olmamız gerekiyor’’ dedi.

pistorius-300

Pistorius’un bu sözleri ciddi bir şaşkınlığa, özellikle sol kanattan tepkilere yol açtı. Almanya’da birçok siyasetçi, Pistorius’un konuşmasından memnun olmadığı gibi endişe duymaya başladılar. Oysa Pistorius, Bundeswehr’in karşı karşıya olduğu yapısal sorunların, kimsenin kaçınamayacağı kadar ciddi olduğunu da söyledi. Bu cümleler, bir ülkenin savunma bakanının sarf edebileceği en doğal sözler olarak kabul edilebilir.

Kendisinin dikkat çektiği hususlar Almanya içinde ”silahlanma ve savaşa hazırlık” olarak ele alınsa da Almanya’nın Putin karşısında bir şeyler yapması konusunda gördüğü dış baskıyı da yansıtıyor. Örneğin Almanya, Pistorius’un söz verdiği gibi Litvanya’ya 4000 kişilik bir tugay gönderme taahhüdünü yerine getirmesi konusunda büyük bir baskı altında.

Bundeswehr’deki sorunlara sık sık vurgu yapan Bakan, “Yapısal sorunlar, özellikle verimsizlik çözülmediği sürece Bundeswehr’e basitçe para yatırmanın hiçbir faydası olmayacak.” diyor.

der-neue-verteidigungsminister

Almanya’nın içindeki bu sancılı süreç, sadece ona özgü bir durum değil. Savaşın ikinci yılında NATO üyelerinin yıllık GSYİH’larının en az %2’sini savunmaya harcama zorunluluğu, bu tutumun bütün Avrupa’yı etkisi altına aldığını gözler önüne seriyor.

Almanya neredeyse, 2. Dünya Savaşından bu yana ‘’bir ülkenin tarih boyunca üstüne düşen yükümlülüklerinden biri’’ olan orduya önem vermek konusunda istekli davranmadı. Şansölye Scholz’un dönüm noktası kabul edilen konuşmasında bunu düzeltme niyetini ortaya koysa da uzun vadeli bir bütçede henüz karşılık bulmadı. Buna rağmen Scholz, 2020’lerde ve 2030’larda Almanya’nın nihai hedeflerine ulaşmaya başlayacağını belirtiyor. Ancak bu taahhüt, bir caydırıcı güç olmaktan çok, NATO ve AB ittifakının meşruiyetine yönelik tehlikeleri savuşturmaya yardımcı olabilir gibi duruyor.

Avrupa’da NATO üyelerinin savunma harcamalarındaki eksiklik, bir önceki dönemin ABD Başkanı Donald Trump için ciddi bir takıntı haline gelmişti. Trump, sık sık Almanya’nın ülkede konuşlu ABD birliklerinin arkasına saklandığını ve ABD’nin askeri harcamalarından faydalandığını söyleyerek, artık ülkede konuşlu askerleri çekmeyi istediğini dile getiriyordu. Trump 2020 yılındaki açıklamalarından birinde Almanları kast ederek şunları söyledi; ‘’Askerlerimizin harcamalarından servet kazanıyorlar, birliklerin çevresindeki yerleşim yerlerini geliştiriyorlar ve askerlere para harcama alanları sunuyorlar. Artık ilk önce kendimizi zengin edelim.’’

trump

Trump’ın Biden karşısında iyi bir performans sergileyerek yeniden seçilmesi durumunda, yarım bıraktığı bütün işleri tamamlamak isteyeceğini herkes biliyor. Bu istekleri arasında ABD’yi tamamen NATO’dan çekmek de var. Haliyle ABD’nin NATO’dan ayrılması ihtimali, Avrupa güvenlik düzenini son derece tehlikeli bir dönemde adeta alt üst edebilir.

Ayrıca İsrail’in Gazze’yi işgal girişimi tüm Avrupa toplumlarında olduğu gibi Alman toplumu ve siyaseti üzerinde de bir değişimin fitilini ateşledi. Özellikle göç karşıtlığı konusunda ciddi bir tepkiyi ve akabinde çeşitli iç olayları beraberinde getirdi. Güvenlik seviyesinin neredeyse dipte olduğu bir dönemde, Avrupa çevresinde çıkacak yeni çatışmalar Scholz ve Pistorius gibi mütemadiyen tutarlı karar vericileri ön plana çıkaracak gibi duruyor. Ta ki yeni nesil aşırılık yanlılarının sesi daha fazla çıkana kadar… 

Buy JNews Buy JNews Buy JNews
REKLAM

Alman karar vericilerin orduya karşı olan yaklaşımı değişiyor!

Son iki yıldır Rusya ve Ukrayna’nın savaşı devam ederken İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları başladı. Avrupa Birliği ve NATO, artık dünyadaki bu yeni kaotik ortamda güvenlik stratejilerini geliştirmeye çalışıyor. Haliyle Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden bir tanesine sahip olan Almanya, güvenlik konusundaki onlarca yıllık anlayışına zıt olarak nitelendirilen adımlar atıyor. 

Ukrayna Savaşı ilk kez başladığında Almanya, Kiev’e doğrudan askeri malzeme göndermek konusunda ihtiyatlıydı. Hatta 2015 yılında Donbass çatışmaları devam ederken, Ukrayna ve Rusya’nın arasındaki diplomatik süreci kendi eliyle yürütmeye de gayret gösterdi. Ancak Rusya’nın 2022 yılındaki Ukrayna’ya baskın niteliğindeki saldırısından kısa bir süre sonra Şansölye Olaf Scholz, Rusya’ya karşı direnişi desteklemeyle sonuçlanan Alman dış siyasetine yeniden şekil vermeye girişti. 

Federal Meclis’te yaptığı meşhur 27 Şubat 2022 tarihli konuşmasında Scholz, parlamenterlere Ukrayna’ya destek verilmesi konusunda baskı yaptı. Almanya’nın tarihine atıfta bulunarak Putin’in savaşının Avrupa’yı 1940’lar öncesindeki belirsiz ve karanlık günlere götüreceğini dile getirdi. Konuşmadan dikkat çekici cümleler şunlar oldu; “Birçoğumuz hala ebeveynlerimizin veya büyükanne ve büyükbabalarımızın savaş hikâyelerini hatırlıyor. Gençler için bu neredeyse düşünülemez bir şey; Avrupa’da bir savaş!’’

olaf scholz

Konuşma sadece Ukrayna’ya destek olarak değil, ülkenin 1945’e kadar olan tarihi göz önüne alındığında, kabul edilmesi zor olan bir anlayışı dile getirmesi bakımından da önemliydi. Çünkü Ukrayna savaşı başlayana kadar Almanya’nın tavrı, askeri gücünü arttırmak yerine, NATO aracılığı ile dünya güvenliğine katkıda bulunmaktan ibaretti. Donbass çatışmaları başladığı zaman Almanya, bu çizgisini korumaya gayret etti. Böylece Nazilerden kalma ülkenin kötü şöhretinden bir süre daha sakınabildi. Oysa Rusya’nın saldırısıyla şartların değiştiği artık belliydi.

Şansölyenin meşhur konuşmasından sonra Almanya’nın Ukrayna’ya yaptığı katkılar, Kiev ve diğer Avrupalı ortaklardan gelen; ‘’Berlin’in sözlerini hızlı yerine getirmediği’’ yönündeki şikâyetler eşliğinde anıldı. Ancak 2023 yılının sonuna bakıldığında, Ukraynalılar Rusları ülkenin güneydoğusundan itmeye çalışırken Almanya’nın da elinden gelenin fazlasını yapmaya çalıştığını gösteriyor. Şansölye Scholz’un Savunma Bakanı Boris Pistorius, Almanya’nın yeni savunma ve askeriye anlayışı üzerine daha önce duyulmamış sözler sarf ediyor.

Geçtiğimiz günlerde Tagesspiel gazetesinde yazan Pistorius, Alman ordusu Bundeswehr’de “temel değişiklikler” yapılması çağrısında bulundu ve ordunun “etkili ve gelecekte savaşa uygun olması için” büyük yapısal reformlara ihtiyacı olduğunu söyledi. Bu ifade, Alman hükümetlerinin son yıllarda askeri güce yönelik nispeten geçici yaklaşımından tamamen farklıydı ve Pistorius yazısının son paragrafında, Berlin’deki pek çok düşünürü ve politikacıyı rahatsız edecek kadar güçlü cümleler kullandı. Pistorius: ‘’Yalnızca Bundeswehr’de değil, siyasette ve toplumda da bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var” dedi ve ekledi; “Ülkemizin güvenliği, toplumsal olarak yaşamanın, ilerlemenin ve ekonomik büyümenin temelidir. Barış içinde yaşamaya devam edebilmemiz için devlet ve toplum olarak kendimizi savunabilmemiz ve dirençli olmamız gerekiyor’’ dedi.

pistorius-300

Pistorius’un bu sözleri ciddi bir şaşkınlığa, özellikle sol kanattan tepkilere yol açtı. Almanya’da birçok siyasetçi, Pistorius’un konuşmasından memnun olmadığı gibi endişe duymaya başladılar. Oysa Pistorius, Bundeswehr’in karşı karşıya olduğu yapısal sorunların, kimsenin kaçınamayacağı kadar ciddi olduğunu da söyledi. Bu cümleler, bir ülkenin savunma bakanının sarf edebileceği en doğal sözler olarak kabul edilebilir.

Kendisinin dikkat çektiği hususlar Almanya içinde ”silahlanma ve savaşa hazırlık” olarak ele alınsa da Almanya’nın Putin karşısında bir şeyler yapması konusunda gördüğü dış baskıyı da yansıtıyor. Örneğin Almanya, Pistorius’un söz verdiği gibi Litvanya’ya 4000 kişilik bir tugay gönderme taahhüdünü yerine getirmesi konusunda büyük bir baskı altında.

Bundeswehr’deki sorunlara sık sık vurgu yapan Bakan, “Yapısal sorunlar, özellikle verimsizlik çözülmediği sürece Bundeswehr’e basitçe para yatırmanın hiçbir faydası olmayacak.” diyor.

der-neue-verteidigungsminister

Almanya’nın içindeki bu sancılı süreç, sadece ona özgü bir durum değil. Savaşın ikinci yılında NATO üyelerinin yıllık GSYİH’larının en az %2’sini savunmaya harcama zorunluluğu, bu tutumun bütün Avrupa’yı etkisi altına aldığını gözler önüne seriyor.

Almanya neredeyse, 2. Dünya Savaşından bu yana ‘’bir ülkenin tarih boyunca üstüne düşen yükümlülüklerinden biri’’ olan orduya önem vermek konusunda istekli davranmadı. Şansölye Scholz’un dönüm noktası kabul edilen konuşmasında bunu düzeltme niyetini ortaya koysa da uzun vadeli bir bütçede henüz karşılık bulmadı. Buna rağmen Scholz, 2020’lerde ve 2030’larda Almanya’nın nihai hedeflerine ulaşmaya başlayacağını belirtiyor. Ancak bu taahhüt, bir caydırıcı güç olmaktan çok, NATO ve AB ittifakının meşruiyetine yönelik tehlikeleri savuşturmaya yardımcı olabilir gibi duruyor.

Avrupa’da NATO üyelerinin savunma harcamalarındaki eksiklik, bir önceki dönemin ABD Başkanı Donald Trump için ciddi bir takıntı haline gelmişti. Trump, sık sık Almanya’nın ülkede konuşlu ABD birliklerinin arkasına saklandığını ve ABD’nin askeri harcamalarından faydalandığını söyleyerek, artık ülkede konuşlu askerleri çekmeyi istediğini dile getiriyordu. Trump 2020 yılındaki açıklamalarından birinde Almanları kast ederek şunları söyledi; ‘’Askerlerimizin harcamalarından servet kazanıyorlar, birliklerin çevresindeki yerleşim yerlerini geliştiriyorlar ve askerlere para harcama alanları sunuyorlar. Artık ilk önce kendimizi zengin edelim.’’

trump

Trump’ın Biden karşısında iyi bir performans sergileyerek yeniden seçilmesi durumunda, yarım bıraktığı bütün işleri tamamlamak isteyeceğini herkes biliyor. Bu istekleri arasında ABD’yi tamamen NATO’dan çekmek de var. Haliyle ABD’nin NATO’dan ayrılması ihtimali, Avrupa güvenlik düzenini son derece tehlikeli bir dönemde adeta alt üst edebilir.

Ayrıca İsrail’in Gazze’yi işgal girişimi tüm Avrupa toplumlarında olduğu gibi Alman toplumu ve siyaseti üzerinde de bir değişimin fitilini ateşledi. Özellikle göç karşıtlığı konusunda ciddi bir tepkiyi ve akabinde çeşitli iç olayları beraberinde getirdi. Güvenlik seviyesinin neredeyse dipte olduğu bir dönemde, Avrupa çevresinde çıkacak yeni çatışmalar Scholz ve Pistorius gibi mütemadiyen tutarlı karar vericileri ön plana çıkaracak gibi duruyor. Ta ki yeni nesil aşırılık yanlılarının sesi daha fazla çıkana kadar… 

Alman karar vericilerin orduya karşı olan yaklaşımı değişiyor!

Son iki yıldır Rusya ve Ukrayna’nın savaşı devam ederken İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları başladı. Avrupa Birliği ve NATO, artık dünyadaki bu yeni kaotik ortamda güvenlik stratejilerini geliştirmeye çalışıyor. Haliyle Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden bir tanesine sahip olan Almanya, güvenlik konusundaki onlarca yıllık anlayışına zıt olarak nitelendirilen adımlar atıyor. 

Ukrayna Savaşı ilk kez başladığında Almanya, Kiev’e doğrudan askeri malzeme göndermek konusunda ihtiyatlıydı. Hatta 2015 yılında Donbass çatışmaları devam ederken, Ukrayna ve Rusya’nın arasındaki diplomatik süreci kendi eliyle yürütmeye de gayret gösterdi. Ancak Rusya’nın 2022 yılındaki Ukrayna’ya baskın niteliğindeki saldırısından kısa bir süre sonra Şansölye Olaf Scholz, Rusya’ya karşı direnişi desteklemeyle sonuçlanan Alman dış siyasetine yeniden şekil vermeye girişti. 

Federal Meclis’te yaptığı meşhur 27 Şubat 2022 tarihli konuşmasında Scholz, parlamenterlere Ukrayna’ya destek verilmesi konusunda baskı yaptı. Almanya’nın tarihine atıfta bulunarak Putin’in savaşının Avrupa’yı 1940’lar öncesindeki belirsiz ve karanlık günlere götüreceğini dile getirdi. Konuşmadan dikkat çekici cümleler şunlar oldu; “Birçoğumuz hala ebeveynlerimizin veya büyükanne ve büyükbabalarımızın savaş hikâyelerini hatırlıyor. Gençler için bu neredeyse düşünülemez bir şey; Avrupa’da bir savaş!’’

olaf scholz

Konuşma sadece Ukrayna’ya destek olarak değil, ülkenin 1945’e kadar olan tarihi göz önüne alındığında, kabul edilmesi zor olan bir anlayışı dile getirmesi bakımından da önemliydi. Çünkü Ukrayna savaşı başlayana kadar Almanya’nın tavrı, askeri gücünü arttırmak yerine, NATO aracılığı ile dünya güvenliğine katkıda bulunmaktan ibaretti. Donbass çatışmaları başladığı zaman Almanya, bu çizgisini korumaya gayret etti. Böylece Nazilerden kalma ülkenin kötü şöhretinden bir süre daha sakınabildi. Oysa Rusya’nın saldırısıyla şartların değiştiği artık belliydi.

Şansölyenin meşhur konuşmasından sonra Almanya’nın Ukrayna’ya yaptığı katkılar, Kiev ve diğer Avrupalı ortaklardan gelen; ‘’Berlin’in sözlerini hızlı yerine getirmediği’’ yönündeki şikâyetler eşliğinde anıldı. Ancak 2023 yılının sonuna bakıldığında, Ukraynalılar Rusları ülkenin güneydoğusundan itmeye çalışırken Almanya’nın da elinden gelenin fazlasını yapmaya çalıştığını gösteriyor. Şansölye Scholz’un Savunma Bakanı Boris Pistorius, Almanya’nın yeni savunma ve askeriye anlayışı üzerine daha önce duyulmamış sözler sarf ediyor.

Geçtiğimiz günlerde Tagesspiel gazetesinde yazan Pistorius, Alman ordusu Bundeswehr’de “temel değişiklikler” yapılması çağrısında bulundu ve ordunun “etkili ve gelecekte savaşa uygun olması için” büyük yapısal reformlara ihtiyacı olduğunu söyledi. Bu ifade, Alman hükümetlerinin son yıllarda askeri güce yönelik nispeten geçici yaklaşımından tamamen farklıydı ve Pistorius yazısının son paragrafında, Berlin’deki pek çok düşünürü ve politikacıyı rahatsız edecek kadar güçlü cümleler kullandı. Pistorius: ‘’Yalnızca Bundeswehr’de değil, siyasette ve toplumda da bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var” dedi ve ekledi; “Ülkemizin güvenliği, toplumsal olarak yaşamanın, ilerlemenin ve ekonomik büyümenin temelidir. Barış içinde yaşamaya devam edebilmemiz için devlet ve toplum olarak kendimizi savunabilmemiz ve dirençli olmamız gerekiyor’’ dedi.

pistorius-300

Pistorius’un bu sözleri ciddi bir şaşkınlığa, özellikle sol kanattan tepkilere yol açtı. Almanya’da birçok siyasetçi, Pistorius’un konuşmasından memnun olmadığı gibi endişe duymaya başladılar. Oysa Pistorius, Bundeswehr’in karşı karşıya olduğu yapısal sorunların, kimsenin kaçınamayacağı kadar ciddi olduğunu da söyledi. Bu cümleler, bir ülkenin savunma bakanının sarf edebileceği en doğal sözler olarak kabul edilebilir.

Kendisinin dikkat çektiği hususlar Almanya içinde ”silahlanma ve savaşa hazırlık” olarak ele alınsa da Almanya’nın Putin karşısında bir şeyler yapması konusunda gördüğü dış baskıyı da yansıtıyor. Örneğin Almanya, Pistorius’un söz verdiği gibi Litvanya’ya 4000 kişilik bir tugay gönderme taahhüdünü yerine getirmesi konusunda büyük bir baskı altında.

Bundeswehr’deki sorunlara sık sık vurgu yapan Bakan, “Yapısal sorunlar, özellikle verimsizlik çözülmediği sürece Bundeswehr’e basitçe para yatırmanın hiçbir faydası olmayacak.” diyor.

der-neue-verteidigungsminister

Almanya’nın içindeki bu sancılı süreç, sadece ona özgü bir durum değil. Savaşın ikinci yılında NATO üyelerinin yıllık GSYİH’larının en az %2’sini savunmaya harcama zorunluluğu, bu tutumun bütün Avrupa’yı etkisi altına aldığını gözler önüne seriyor.

Almanya neredeyse, 2. Dünya Savaşından bu yana ‘’bir ülkenin tarih boyunca üstüne düşen yükümlülüklerinden biri’’ olan orduya önem vermek konusunda istekli davranmadı. Şansölye Scholz’un dönüm noktası kabul edilen konuşmasında bunu düzeltme niyetini ortaya koysa da uzun vadeli bir bütçede henüz karşılık bulmadı. Buna rağmen Scholz, 2020’lerde ve 2030’larda Almanya’nın nihai hedeflerine ulaşmaya başlayacağını belirtiyor. Ancak bu taahhüt, bir caydırıcı güç olmaktan çok, NATO ve AB ittifakının meşruiyetine yönelik tehlikeleri savuşturmaya yardımcı olabilir gibi duruyor.

Avrupa’da NATO üyelerinin savunma harcamalarındaki eksiklik, bir önceki dönemin ABD Başkanı Donald Trump için ciddi bir takıntı haline gelmişti. Trump, sık sık Almanya’nın ülkede konuşlu ABD birliklerinin arkasına saklandığını ve ABD’nin askeri harcamalarından faydalandığını söyleyerek, artık ülkede konuşlu askerleri çekmeyi istediğini dile getiriyordu. Trump 2020 yılındaki açıklamalarından birinde Almanları kast ederek şunları söyledi; ‘’Askerlerimizin harcamalarından servet kazanıyorlar, birliklerin çevresindeki yerleşim yerlerini geliştiriyorlar ve askerlere para harcama alanları sunuyorlar. Artık ilk önce kendimizi zengin edelim.’’

trump

Trump’ın Biden karşısında iyi bir performans sergileyerek yeniden seçilmesi durumunda, yarım bıraktığı bütün işleri tamamlamak isteyeceğini herkes biliyor. Bu istekleri arasında ABD’yi tamamen NATO’dan çekmek de var. Haliyle ABD’nin NATO’dan ayrılması ihtimali, Avrupa güvenlik düzenini son derece tehlikeli bir dönemde adeta alt üst edebilir.

Ayrıca İsrail’in Gazze’yi işgal girişimi tüm Avrupa toplumlarında olduğu gibi Alman toplumu ve siyaseti üzerinde de bir değişimin fitilini ateşledi. Özellikle göç karşıtlığı konusunda ciddi bir tepkiyi ve akabinde çeşitli iç olayları beraberinde getirdi. Güvenlik seviyesinin neredeyse dipte olduğu bir dönemde, Avrupa çevresinde çıkacak yeni çatışmalar Scholz ve Pistorius gibi mütemadiyen tutarlı karar vericileri ön plana çıkaracak gibi duruyor. Ta ki yeni nesil aşırılık yanlılarının sesi daha fazla çıkana kadar… 

Buy JNews Buy JNews Buy JNews
REKLAM

Alman karar vericilerin orduya karşı olan yaklaşımı değişiyor!

Son iki yıldır Rusya ve Ukrayna’nın savaşı devam ederken İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları başladı. Avrupa Birliği ve NATO, artık dünyadaki bu yeni kaotik ortamda güvenlik stratejilerini geliştirmeye çalışıyor. Haliyle Avrupa’nın en büyük ekonomilerinden bir tanesine sahip olan Almanya, güvenlik konusundaki onlarca yıllık anlayışına zıt olarak nitelendirilen adımlar atıyor. 

Ukrayna Savaşı ilk kez başladığında Almanya, Kiev’e doğrudan askeri malzeme göndermek konusunda ihtiyatlıydı. Hatta 2015 yılında Donbass çatışmaları devam ederken, Ukrayna ve Rusya’nın arasındaki diplomatik süreci kendi eliyle yürütmeye de gayret gösterdi. Ancak Rusya’nın 2022 yılındaki Ukrayna’ya baskın niteliğindeki saldırısından kısa bir süre sonra Şansölye Olaf Scholz, Rusya’ya karşı direnişi desteklemeyle sonuçlanan Alman dış siyasetine yeniden şekil vermeye girişti. 

Federal Meclis’te yaptığı meşhur 27 Şubat 2022 tarihli konuşmasında Scholz, parlamenterlere Ukrayna’ya destek verilmesi konusunda baskı yaptı. Almanya’nın tarihine atıfta bulunarak Putin’in savaşının Avrupa’yı 1940’lar öncesindeki belirsiz ve karanlık günlere götüreceğini dile getirdi. Konuşmadan dikkat çekici cümleler şunlar oldu; “Birçoğumuz hala ebeveynlerimizin veya büyükanne ve büyükbabalarımızın savaş hikâyelerini hatırlıyor. Gençler için bu neredeyse düşünülemez bir şey; Avrupa’da bir savaş!’’

olaf scholz

Konuşma sadece Ukrayna’ya destek olarak değil, ülkenin 1945’e kadar olan tarihi göz önüne alındığında, kabul edilmesi zor olan bir anlayışı dile getirmesi bakımından da önemliydi. Çünkü Ukrayna savaşı başlayana kadar Almanya’nın tavrı, askeri gücünü arttırmak yerine, NATO aracılığı ile dünya güvenliğine katkıda bulunmaktan ibaretti. Donbass çatışmaları başladığı zaman Almanya, bu çizgisini korumaya gayret etti. Böylece Nazilerden kalma ülkenin kötü şöhretinden bir süre daha sakınabildi. Oysa Rusya’nın saldırısıyla şartların değiştiği artık belliydi.

Şansölyenin meşhur konuşmasından sonra Almanya’nın Ukrayna’ya yaptığı katkılar, Kiev ve diğer Avrupalı ortaklardan gelen; ‘’Berlin’in sözlerini hızlı yerine getirmediği’’ yönündeki şikâyetler eşliğinde anıldı. Ancak 2023 yılının sonuna bakıldığında, Ukraynalılar Rusları ülkenin güneydoğusundan itmeye çalışırken Almanya’nın da elinden gelenin fazlasını yapmaya çalıştığını gösteriyor. Şansölye Scholz’un Savunma Bakanı Boris Pistorius, Almanya’nın yeni savunma ve askeriye anlayışı üzerine daha önce duyulmamış sözler sarf ediyor.

Geçtiğimiz günlerde Tagesspiel gazetesinde yazan Pistorius, Alman ordusu Bundeswehr’de “temel değişiklikler” yapılması çağrısında bulundu ve ordunun “etkili ve gelecekte savaşa uygun olması için” büyük yapısal reformlara ihtiyacı olduğunu söyledi. Bu ifade, Alman hükümetlerinin son yıllarda askeri güce yönelik nispeten geçici yaklaşımından tamamen farklıydı ve Pistorius yazısının son paragrafında, Berlin’deki pek çok düşünürü ve politikacıyı rahatsız edecek kadar güçlü cümleler kullandı. Pistorius: ‘’Yalnızca Bundeswehr’de değil, siyasette ve toplumda da bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var” dedi ve ekledi; “Ülkemizin güvenliği, toplumsal olarak yaşamanın, ilerlemenin ve ekonomik büyümenin temelidir. Barış içinde yaşamaya devam edebilmemiz için devlet ve toplum olarak kendimizi savunabilmemiz ve dirençli olmamız gerekiyor’’ dedi.

pistorius-300

Pistorius’un bu sözleri ciddi bir şaşkınlığa, özellikle sol kanattan tepkilere yol açtı. Almanya’da birçok siyasetçi, Pistorius’un konuşmasından memnun olmadığı gibi endişe duymaya başladılar. Oysa Pistorius, Bundeswehr’in karşı karşıya olduğu yapısal sorunların, kimsenin kaçınamayacağı kadar ciddi olduğunu da söyledi. Bu cümleler, bir ülkenin savunma bakanının sarf edebileceği en doğal sözler olarak kabul edilebilir.

Kendisinin dikkat çektiği hususlar Almanya içinde ”silahlanma ve savaşa hazırlık” olarak ele alınsa da Almanya’nın Putin karşısında bir şeyler yapması konusunda gördüğü dış baskıyı da yansıtıyor. Örneğin Almanya, Pistorius’un söz verdiği gibi Litvanya’ya 4000 kişilik bir tugay gönderme taahhüdünü yerine getirmesi konusunda büyük bir baskı altında.

Bundeswehr’deki sorunlara sık sık vurgu yapan Bakan, “Yapısal sorunlar, özellikle verimsizlik çözülmediği sürece Bundeswehr’e basitçe para yatırmanın hiçbir faydası olmayacak.” diyor.

der-neue-verteidigungsminister

Almanya’nın içindeki bu sancılı süreç, sadece ona özgü bir durum değil. Savaşın ikinci yılında NATO üyelerinin yıllık GSYİH’larının en az %2’sini savunmaya harcama zorunluluğu, bu tutumun bütün Avrupa’yı etkisi altına aldığını gözler önüne seriyor.

Almanya neredeyse, 2. Dünya Savaşından bu yana ‘’bir ülkenin tarih boyunca üstüne düşen yükümlülüklerinden biri’’ olan orduya önem vermek konusunda istekli davranmadı. Şansölye Scholz’un dönüm noktası kabul edilen konuşmasında bunu düzeltme niyetini ortaya koysa da uzun vadeli bir bütçede henüz karşılık bulmadı. Buna rağmen Scholz, 2020’lerde ve 2030’larda Almanya’nın nihai hedeflerine ulaşmaya başlayacağını belirtiyor. Ancak bu taahhüt, bir caydırıcı güç olmaktan çok, NATO ve AB ittifakının meşruiyetine yönelik tehlikeleri savuşturmaya yardımcı olabilir gibi duruyor.

Avrupa’da NATO üyelerinin savunma harcamalarındaki eksiklik, bir önceki dönemin ABD Başkanı Donald Trump için ciddi bir takıntı haline gelmişti. Trump, sık sık Almanya’nın ülkede konuşlu ABD birliklerinin arkasına saklandığını ve ABD’nin askeri harcamalarından faydalandığını söyleyerek, artık ülkede konuşlu askerleri çekmeyi istediğini dile getiriyordu. Trump 2020 yılındaki açıklamalarından birinde Almanları kast ederek şunları söyledi; ‘’Askerlerimizin harcamalarından servet kazanıyorlar, birliklerin çevresindeki yerleşim yerlerini geliştiriyorlar ve askerlere para harcama alanları sunuyorlar. Artık ilk önce kendimizi zengin edelim.’’

trump

Trump’ın Biden karşısında iyi bir performans sergileyerek yeniden seçilmesi durumunda, yarım bıraktığı bütün işleri tamamlamak isteyeceğini herkes biliyor. Bu istekleri arasında ABD’yi tamamen NATO’dan çekmek de var. Haliyle ABD’nin NATO’dan ayrılması ihtimali, Avrupa güvenlik düzenini son derece tehlikeli bir dönemde adeta alt üst edebilir.

Ayrıca İsrail’in Gazze’yi işgal girişimi tüm Avrupa toplumlarında olduğu gibi Alman toplumu ve siyaseti üzerinde de bir değişimin fitilini ateşledi. Özellikle göç karşıtlığı konusunda ciddi bir tepkiyi ve akabinde çeşitli iç olayları beraberinde getirdi. Güvenlik seviyesinin neredeyse dipte olduğu bir dönemde, Avrupa çevresinde çıkacak yeni çatışmalar Scholz ve Pistorius gibi mütemadiyen tutarlı karar vericileri ön plana çıkaracak gibi duruyor. Ta ki yeni nesil aşırılık yanlılarının sesi daha fazla çıkana kadar… 

Benzer Haberler

Hoşgeldiniz

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

Şifrenizi Sıfırlayın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi giriniz.