Doğu Cephesi’nin Ermeniler’e karşı zaferi 100 yaşında

“15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’nın Doğu Cephesi Komutanlığı’na atandığı, TBMM Bakanlar Kurulu kararıyla tebliğ ve ilan olunur. Kazım Karabekir Paşa, Doğu Cephesi’nde bulunan bütün sivil ve asker makamlar üzerinde Seferdeki Ordu Komutanlığı yetkisine haizdir.” 

Kazım Karabekir Paşa’nın Doğu Cephesi Komutanlığı’nın kurulmasına dair teklifleri neticesinde ilan edilen bu karar, Ermeni zulmüne maruz kalan Türk milletinin kurtuluşunu ifade ederken, zalim Ermeni çetecilerin ve onların destekçilerinin hezimeti manasına geliyordu.
Osmanlı Devleti’nin “Millet-i Sadıka” sıfatını layık gördüğü Ermeni azınlık, daima kendi çıkarlarını düşünerek değişken zamanlarda muhtelif devletlerle anlaşmalarını her zaman mevcut halin gerektirdiği “menfaat” derdine göre ayarladı. Zaman içerisinde Çarlık rejimi, Avrupalı devletler, yer yer Bolşevikler gibi pek çok seçenekle kurulan ilişkiler, “sadık olmayan azınlığın” Türk milletine yeni bir ihanetinin habercisiydi.

(Eçmiyazin Kilisesi)

Çarlık Rusyası’nın sızma aracı: Kilise
Rus ve Ermeni yakınlaşması, 11. yüzyıla kadar uzanan ve daha çok Rus topraklarına yerleşen Ermeniler’in varlıklarıyla pekişen, ticari nitelikleri ön plana çıkan bir ilişkiler silsilesidir. 1828’den sonra Rusya’nın Güney Kafkasya’ya yerleşmesinin ardından Ermeniler’e hamilik için İran, Rusya ve Osmanlı seçenekleri doğmuş oldu. Türkler ve İranlılar arasında daha avantajlı bir konumda bulunmak isteyen Ermeniler, hami olarak Rusya’yı seçti. Sıcak denizlere inme politikasında Kafkasya’daki Azerbaycan Türkleri ve Gürcülere değil, Ermeniler’e güvenen Çarlık Rusyası, Ermeniler’in Kafkasya’ya göç etmesini sağladı. Kafkasya’da bir Ermeni devleti kurulması, Rusya’nın çıkarlarına hizmet eden bir durum olduğundan gerek o zamanki gerekse devam eden süreçte politikalar bu minvalde geliştirildi.
Rusya’nın Ermeniler’
in ihtiraslarını kullanmaya teşebbüs ettiği vakit, 1827-1828 Rus-İran savaşının bitiş dönemidir. Savaş sonunda Erivan’ın Rusya’nın eline geçmesi, Çar I. Nikolay tarafından “Ermenistan’ın kurtuluşunun ilk adımı” olarak ilan edildi. Ruslar’ın Erivan’ı ele geçirmesi Eçmiyazin Kilisesi tarafından kutsandı ve Çar’a “Ermeniler’in Kralı” unvanı verildi. Pologenia yasasıyla Eçmiyazin Katogikosu, bütün Ermeniler’in katogikosu yani Ermeni Ruhani Başkanı oldu. Eçmiyazin Katogikosluğu, Ruslar’ın Osmanlı Ermeniler’i arasına sızmasında bir araç görevi görmesinden dolayı önemli bir yere sahipti.

(Anton Alexander von Werner, Berlin Konferansı)

Ermeni devleti kurmak için ilk resmi teşebbüs
Devamlı birilerinin himayesine muhtaç olan Ermeniler, bir devlet kurma teşebbüsüne girişse de elbette hamisiz bir devlet düşünemeyecek kadar güçsüzdüler. Osmanlı yönetiminin eski sadık milleti, yeni hami olarak Rusya’yı belirlemişti. Öyle ki, 1878 Berlin Konferansı’nda bir muhtıra veren Ermeni Patriği Nersiz Varcabetyan, yeni bir Ermeni devleti kurulmasını talep etti (Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Sivas illerini kapsayan bir Ermeni devleti). Varcabetyan’ın önce Rus Başkomutanı Grandük Nikolayafiç’e başvurup iznini aldıktan sonra giriştiği bu muhtıra, Ermeniler’in Osmanlı Devleti aleyhinde ilk resmi çıkışı olarak tarih sayfalarına geçti. 

“Kurtulmak istiyorsan önce komşunu öldür!”
Osmanlı yönetimi Ermeni merkezli ayaklanmalara çeşitli önlemler alıyordu. Ermeni komitelerini kapatmak veya Ermenileri çeşitli bölgelere göndermek gibi tedbirler, ihanet zehrini bir kere tatmış olan Ermeni çetecileri ve kalabalık destekçilerini durdurmaya yetmiyordu. Rusya’da 1917 İhtilali olunca Çarlık rejiminin Rus Kafkas ordusu doğudaki illeri boşalttı ve Ruslar’ın boşalttığı yerlere gelen Ermeniler ciddi bir kıyım başlattı. “Kurtulmak istiyorsan önce komşunu öldür!” sloganıyla hareket eden Ermeniler yalnızca Müslüman ve Türklere değil, Trabzon ve Hakkari’deki gayrimüslimlere de aynı muameleyi gösteriyorlardı. Buradan anlaşıldığı üzere Ermeni katliamının kaynağı yalnızca kimlik veya dinden gelen bir motivasyona sahip değildi. Temelde hedefleri, bulundukları topraklarda Ermeniler’den başka etnik grup bırakmayarak çoğunluğu sağlayabilmekti. 

Mondros Mütarekesi ayrılıkçı Ermeniler’in yolunu açtı
30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile Osmanlı ordusu, kuzeybatı İran ve Kafkasya’yı boşalttığı zaman Kafkasya’da Kuzey Kafkasya, Azerbaycan ve Gürcistan cumhuriyetlerinin yanı sıra Ermenistan Cumhuriyeti de bulunmaktaydı.
Mondros Mütarekesi yalnızca yeni bir Ermeni yönetimi manasına gelmiyordu. Mütarekeden sonra Ermeniler, kurdukları yönetimin sınırları içinde özellikle Erivan, Kars ve Nahçıvan’da Türk ve Müslümanları kitleler halinde öldürmeye veya göç etmelerini sağlamak için onlara zulmetmeye başladı.

Ermeni saldırılarına karşı seferberlik
Türklere ve bölge insanına karşı yapılan Ermeni katliamlarını durdurmak için artık ciddi bir harekat başlatmanın zamanı gelmiş hatta geçiyordu. 8 Haziran 1920’de Ermeniler’in Doğu’daki saldırılarına karşı seferberlik ilan edildi. Hemen akabinde Doğu Cephesi Komutanlığı kuruldu ve 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, Seferdeki Ordu Komutanlığı yetkisiyle harekatın başına getirildi. Kazım Karabekir Paşa, göreve getirilişi ve görev süresince gösterdiği çabaları, “İstiklal Harbi’nin muvaffakiyeti için Şark harekatı adına Ankara ile bile ne kadar uğraştım. Harekat-ı askeriyeyi muvaffakiyetle yaptım. Şark siyasetini Ankara’nın yanlış görüşlerine rağmen lazımı olan bir yola soktum, elviye-i selaseyi (Osmanlı döneminde Batum, Kars ve Ardahan livalarının ortak adı) anavatana ilhak ile Şark’ın ve dolayısıyla bütün anavatanın kurtuluşunu ve âtî için emniyetini tesis ettim.” şeklinde anlatmaktadır. 

Beklenen taarruz başladı
Kazım Karabekir Paşa, 27 Eylül’de taarruz için hazırlanan birliklerin ileri harekata geçmesi için emir verdi. Ancak 24 Eylül’de Ermeniler’in 9. Kafkas Tümeni’ne saldırmasından dolayı genel taarruz 28 Eylül gününe bırakıldı. 28 Eylül’de hücuma geçen Türk Doğu Ordusu, Ermenileri çaresiz bırakacak bir ilerleyiş sürdürdü. Nitekim 29 Eylül günü geldiğinde Sarıkamış, Ermeni zulmünden kurtarılmıştı. Taarruz gerçekleştiği sıralarda 29 Eylül’de Moskova hükümeti ile Ankara hükümetinin görüşmeleri başladı. Bu durum Ermeniler için yolun sonunun geldiğini gösteriyordu. Türk gücü karşısında çaresiz kalan Ermeniler, Rusya ve İngiltere arasında ikili bir siyaset yürütme çabasına girdi.

Ermenistan kaçınılmaz sonu kabul etti
27 Ekim 1920’de Türk kuvvetleri Ermenileri net bir imha ile başbaşa bırakmak için Kars üzerine yürüdü. Kaçmak zorunda kalan Ermeniler, burada da tek meziyetlerini göstererek yıkım yapmayı ihmal etmediler. Kars’ı yakıp yıkarak birçok insanı katleden Ermeni Ordusu, Gümrü’ye kaçabildi.
İtilaf Devletleri tehlikesini Kafkasya’dan uzaklaştırmak isteyen Sovyetler, Türkiye ile Ermenistan arasında arabuluculuk yapmak istedi. Ancak Misak-ı Milli’yi hedef edinen Ankara, bu isteği kabul etmedi. 2 Aralık’ta TBMM ve Ermenistan arasında imzalanan Gümrü Anlaşması’yla Ermeniler silahlarını teslim etti ve birliklerini dağıttı. Ermenistan İtilaf Devletleri ile münasebetini en aza indireceğinin de garantisini verdi. Bu anlaşma aynı zamanda Türkiye’nin Misak-ı Milli’yi kabul ettirmesiydi. 

Bugün Ermeni yönetimi ve büyük dış destekli ABD Ermeni lobisi, kanıtsız bir soykırım yaftası ve demagojik tutumlarıyla temelsiz bir “haklılık” çabasına girse de Türkiye’nin toprakları karış karış Ermeni zulmüyle imzalanmıştır. Başta Doğu Anadolu halkı olmak üzere Ermeni zulmüne maruz kalanlar, travmatik bir acıyla o zamanları anlatıp nesilden nesile aktarırken, Kazım Karabekir Paşa ve komutasındaki bütün kahraman Türk askerlerinin savunma ve caydırma refleksi biraz olsun yaşananlara merhem olmuştur.

Editör : SavunmaTR Haber Merkezi

Buy JNews Buy JNews Buy JNews
REKLAM

Benzer Haberler

Hoşgeldiniz

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

Şifrenizi Sıfırlayın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi giriniz.