7 Ekim sonrası Gazze senaryoları

7 Ekim’de Hamas tarafından başlatılan Aksa Tufanı operasyonu sonrası İsrail Gazze’ye yönelik ağır bir savaş başlattı. Sivil/asker ayırımı gözetmeksizin hastaneleri, mülteci kamplarını bombalayan İsrail 15.000’e yakın Filistinliyi öldürdü ve 27 Ekim tarihinde ise Gazze’ye yönelik kara operasyonu başlattı. Gazze’yi kuzey ve güney olarak ikiye bölen İsrail, Hamas’ı kuzeyde etkisiz hale getirmeyi hatta elimine etmeyi hedeflemiş olsa da gelinen noktada bu planda İsrail ordusunun başarılı olamadığı rahatlıkla ifade edilebilir. Katar’ın arabuluculuk pozisyonu ile ilan edilen ateşkes ve icra edilen esir takasları süreçleri İsrail’in Gazze’de tam anlamıyla ne planladığı sorusunu akıllara getirdi. Bu anlamda yerel, bölgesel ve küresel dinamiklerin dönüştürebileceği birçok farklı Gazze senaryosundan bahsedilebilir. Birden çok aktörün dahil olabileceği Gazze’nin geleceğine dair muhtelif senaryolar zuhur etmektedir.

Gazze’yi FKÖ’ye devretmek

Bu senaryoların ilki, anti-demokratik bir yöntemle Gazze’deki yönetimi Hamas’tan alıp Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) yönetiminde devretmektir. İsrail, Gazze’deki işgal ve hak ihlallerini meşrulaştırmak ve Gazze’deki Hamas yönetimini devirmek için birçok yöntemi hayata geçirmektedir. Bunlar arasında askeri kara operasyonu başlatmak ve hastane, mülteci kampı dahil sivil alanları hedef almak ve korku imparatorluğu inşa etmek, deniz-hava-kara ambargosu ile Filistinlilere baskı uygulamak gelmektedir. Bu yöntemler başarılı olmayınca İsrail, Batılı iş birlikçileriyle kamuoyu ve halkla ilişkiler (PR) kampanyalarına önem vermeye başlamıştır. Buna göre başta Foreign Affair ve Foreign Policy gibi çok okunan yarı akademik dergilerde Gazzelilerin yarısından fazlasının Hamas’ı istemediği anlatısını konu alan makaleler yayımlanmaya başlamıştır. İsrail tıpkı müttefiki ABD’nin Afganistan ve Irak’ta yaptığı gibi Gazze’yi demokrasiye kavuşturma iddiasını dünyaya servis etmektedir. Diğer bir ifade ile zaten Hamas’ı istemeyen Gazze halkına İsrail, ‘özgürlük ve demokrasi’ getirme amacıyla askeri müdahaleler yapmaktadır’ mesajı verilmektedir. İsrail’in 2005’teki seçimleri de dahil Hamas’ın demokratik yollarla iktidara gelmemesi için elinden geleni yapmıştır. Örneğin 2005 ve 2006 seçimlerinde Hamas’ın rakibi el-Fetih’in önemli isimlerinden Mervan Bergusi’nin hapishaneden propaganda yapmasına izin vermiştir. Diğer bir deyişle İsrail Filistin’de Hamas’ın aleyhine her türlü siyaseti gütmüştür.

İsrail Gazzelilerle Hamas arasında derin bir uçurum olduğu anlatısı üzerinden işgali ve hak ihlallerini meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Bu anlamda İsrail, 7 Ekim akabinde düzenlenen kara harekâtı sonrası Gazze’nin yönetiminin Mahmud Abbas ekibine devredip kukla bir yönetim kurarak direnişi bastırmak istemektedir. Fakat bu senaryonun hayata geçirilmesinin oldukça düşük bir ihtimal olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. Nitekim İsrail ordusunun Gazze’deki kara operasyonu istenilen şekilde ilerlememektedir. İsrail Hamas’ı tam anlamıyla ortadan kaldırmayı planladığını ilan etmiş olsa da halen Hamas’ın Gazze’deki askeri varlığı devam etmektedir. Dahası İsrail bütün teknolojik ve teknik ekipman sahip olmasına rağmen Hamas’ı mağlup edememiş aksine gayri resmi rakamlara göre 1.000 askeri kayıp vermiştir. Bu rakam İsrail tarihindeki savaşlarla kıyaslandığında askerî açıdan ciddi kayıplara tekabül etmektedir.  İsrail’in bu kayıplarındaki sorumluluğun Başbakan Netanyahu ve hükümetine yükleneceği tahmini yapılabilir.

Öte yandan Gazze halkının Hamas’tan uzak durduğu iddiası oldukça sübjektif bir anlatıdır. 2006’daki seçimlerde 132 sandalyenin 76’sının kazanan Hamas’ın Gazze halkı tarafından desteklenmediği iddiası oldukça yanlı bir ifadedir. Nitekim sınırlı bir özerkliğe sahip, popüleritesi gittikçe azalan ve mali zorluklar çeken FKÖ’nün Gazze’deki desteği oldukça sınırlıdır. Bunun aksine gerek esir takası gerekse Aksa Tufanı operasyonları sonrası Hamas’a Gazze ve bütün Filistin’deki teveccüh gittikçe artmıştır. Dolayısıyla İsrail’in Gazze’yi Hamas’tan ‘temizleyip’ FKÖ’ye devretme planı oldukça düşük bir ihtimal olarak değerlendirilebilir. Ayrıca İsrail işgali sonrası İsrail’in onayıyla Gazze’nin yönetiminin FKÖ’ye devredilmesi iç istikrarsızlık açısından da ciddi meydan okumaları beraberinde getirebilir. Büyük oranda direnişi benimsemiş Filistinliler için İsrail’e yakınlığı nedeniyle olumsuz imaja sahip olan Abbas ve ekibinin sosyal, siyasi ve ekonomik anlamda Gazze’yi başarı ile yönetmesi neredeyse imkansızdır.

Öte yandan İsrail’in Gazze’den çekilip Filistin seçimlerinin yapılmasına izin verme ihtimali her ne kadar uzak olsa da Tel Aviv için masadaki seçeneklerden biridir. Fakat FKÖ’nün Gazze’de Hamas’a karşı başarı kazanma ihtimali de oldukça düşük bir olasılıktır. Dolayısıyla askeri veya siyasi yollarla İsrail’in Gazze’nin yönetimini Hamas’tan alıp FKÖ’ye devretme senaryosu oldukça düşüktür.

Askeri misyon ve garantörlük tartışmaları

İsrail, Gazze’deki saldırılarında Birleşmiş Milletler’e ait okul, hastane, kamp gibi yerleri ve hastaneleri de hedef alarak sivillerin ölmesine neden olmuştur. Sosyal medyanın da etkin kullanımı ile bu süreç tüm dünyanın gözü önüne serilmiş, İsrail’in soykırımının tekrar yaşanmaması adına birçok görüş öne sürülmüştür. Bu görüşlerin başında Gazze’ye uluslararası veya Arap askeri birliklerin konuşlandırılması gelmektedir. Bu anlamda Birleşmiş Milletler Barış Gücü, İslam İş Birliği Teşkilatı’nın teşkil edeceği askeri birlikler veya Arap ordularının Filistin’e gönderilmesi gündeme gelmiştir. Fakat bütün bu maddelerin somut adıma dönüşmeyeceği tahmin edilebilir. İlk olarak BM’nin böyle bir adım atmasının İsrail’i koşulsuz destekleyen devletler (ABD, İngiltere, Almanya, Fransa gibi) tarafından bloke edilmesi büyük olasılıktır. Ayrıca Hamas’ın da bu fikre sıcak bakmayacağı tahmin edilebilir. İkinci olarak Arap devletlerinin İsrail ile tekrar savaş anlamına gelebilecek askeri hareketlenmeyi tercih etmeyecekleri çıkarımı yapılabilir. Nitekim Bahreyn, Mısır, BAE, Ürdün gibi İsrail ile diplomatik ilişki içerisinde olan Arap devletleri açısından topyekûn bir savaş veya Gazze’ye asker gönderme gündeme dahi alınmamaktadır. Bahreyn’de düzenlenen Manama Diyalog zirvesinde konuşan Ürdün Dış İşleri Bakanı Eymen Sefadi, Gazze’de Arap askeri birliği olmayacağını net şekilde ifade etmesi de bunu kanıtlar niteliktedir. Benzer şekilde İİT’nın Riyad zirvesi sonrası yapılan açıklamadan da anlaşılacağı üzere hiçbir Müslüman ülkenin veya uluslararası örgütün Filistin’de barışın tesisi için askeri misyon görevlendirme planı olmadığı görülmektedir.

Askeri misyon seçeneği dışında hayata geçirilebilecek en makul senaryo Türkiye’nin önerdiği ve üzerinde ısrarla durduğu ‘garantör devlet’ modelidir. Bu anlamda çatışmanın her iki tarafı ile de halen görüşen Türkiye gerek İsrail gerekse Hamas ile diplomatik adımlar yürüterek Gazze’nin geleceğinde garantör rol oynayabilir. Söz konusu plan Hamas ve İsrail tarafından tam anlamıyla benimsenmemiş olsa da ABD’nin İsrail’e Katar başta olmak üzere Arap ülkelerinin de Hamas ile yürüteceği diplomatik süreçlerle daha somut bir zemine taşınabilir.

Gazze’nin yeniden işgali

İsrail’deki mevcut Netanyahu hükümeti aşırı sağcı bir hükümet olmasından hareketle Filistinlilere yönelik herhangi bir hak tanımamaktadır. Bu anlamda Gazze’de masumların olmadığını, insanımsı hayvanlarla mücadele ettiğini dile getiren hükümet, Gazze’yi 1967-2005 arası süreç gibi tekrar işgal etmeyi planlamaktadır. Buna göre hükümet Gazze’yi işgal edip Hamas’ın tekrar operasyon gerçekleştirmesini engellemek istemektedir. Fakat gerek İsrail ordusunun gerekse birçok istihbarat biriminin Gazze’yi tekrar işgal etme noktasında çekincelerinin olduğu basına yansımıştır. Ayrıca İsrail’in kara operasyonları sonucunda Hamas’ın ciddi kayıplar vermediği görülmektedir. Buradan hareketle kısa süreli kara harekâtı ile Gazze’nin yeniden işgal edilemeyeceği ifade edilebilir. Nitekim her ne kadar kuzeye sıkıştırıldığı anlatısı kamuoyuna yansıtılsa da esir takası sürecinde Hamas’ın güneyi kullanması İsrail’in askeri operasyonlarının başarısız olduğuna ve Hamas’ın halen kuzey ve güney Gazze’de askeri olarak etkin olduğuna işaret olarak görülebilir. Ayrıca İsrail’in Gazze’yi tekrar işgaline ABD açıktan karşı çıkmaktadır. Bu anlamda Biden yönetiminin resmi görüşünün de İsrail’in Gazze işgali planını zora sokmaktadır. Bununla birlikte İsrail’in Gazze’nin kuzeyini askeri bölge ilan edip savaşı sürdürmesi de senaryolar içindedir.

Sonuç olarak İsrail’in savaş sonrası Gazze’ye yönelik net, gerçekçi bir planı bulunmamaktadır. Söz konusu durum Tel Aviv yönetimleri için daha fazla problemin gelecekte meydana gelebileceğine işaret olarak okunabilir. Gazze’deki yıkımın büyüklüğü hesaba katıldığında Filistinlilerin nereye dönecekleri sorusu da İsrail’in problemleri arasındadır. Yeniden yapılanma noktasında gerekli ekonomik gücü olmayan Filistinliler de hesaba katıldığında İsrail açısından Gazze’deki istikrarsızlık durumunun diğer bir ifade ile statükonun devamı gerçekleşmesi en makul senaryodur. Ayrıca Filistinlilerin iradelerinden bağımsız bir Gazze senaryosu çizmek İsrail’in aynı zamanda İsrail’i destekleyen ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi birçok devletin halen kolonyal mantıkla hareket ettiğini göstermektedir. Bu durum İsrail işgalinin ve kendi kaderini tayin etme hakkının görmezden gelindiğini de açıkça ortaya koymaktadır.

Gazze’nin gelecek senaryolarından birisi de çok fazla dillendirilmeyen fakat gerçekleşme ihtimali olan Hamas ile el-Fetih’in birleşmesidir. Filistin Otoritesi çatısı altında Gazze’yi Hamas’ın, Batı Şeria’yı FKÖ’nün yönettiği bir Filistin senaryosunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine ancak Filistinliler karar verebilir. Bu senaryonun gerçekleşmesi için de Gazze’deki ablukanın son bulması ve 17 yıldır gerçekleştirilmeyen seçimlerin tatbik edilmesi gerekmektedir. Söz konusu durumun temel müsebbibi ise İsrail ve koşulsuz destek sağlayan Batılı aktörlerdir.

Son kertede Gazze’de tam anlamıyla bir ateşkesin sağlanmadığı, ablukanın sona ermediği, Gazzelilerin seçtiği Hamas’ın devletleşme süreci tamamlanmadığı bütün senaryolarda istikrarsızlık ve savaş ortamının devam edeceği ön görülebilir. Küresel aktörler bağlamında Gazze üzerindeki baskı ve bu baskının doğurduğu gerilim-çatışma ekseninde radikal bir dönüşüm beklemek gerçekçi olmaz. Bu anlamda İsrail’in etnik temizlik planına/ Gazze Nekbe planına karşı başta ABD olmak üzere Batılı aktörlerin sert tepki göstermesi beklenmektedir. Söz konusu durum uluslararası toplumun Filistinlilerin haklarına ve iki devletli çözüme nasıl baktığının bir anlamda da testi olacaktır.

Yazar: Mehmet Rakipoğlu

Editör : SavunmaTR Haber Merkezi

Buy JNews Buy JNews Buy JNews
REKLAM

Benzer Haberler

Hoşgeldiniz

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

Şifrenizi Sıfırlayın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi giriniz.