AFRICOM’un terörle mücadele stratejisi bağlamında Eş-Şebab ve Danab örneği

ABD’nin Afrika konusundaki politikalarının özetlendiği Savunma Stratejisi dokümanında kıtaya yönelik hedefler temelde üç maddede özetlenir; kıtadaki aşırıcılıkla mücadele etmek, müttefiklerle ilişkileri güçlendirmek ve özellikle Çin ve Rusya gibi ülkelerle stratejik rekabette öne geçmek. Rasyonel gözüken bu hedefler doğrultusunda Afrika politikalarını şekillendiren ABD’nin son yıllarda kıtaya yönelik politikalarındaki eksiklikleri fark ederek ve küresel rakiplerinin kıtadaki ilerlemelerini dikkate alarak daha agresif bir tutum içerisine girdiği gözlemlenmektedir. Ancak stratejik yönelim ve enstrümanlar konusunda rakiplerinin gerisinde kalan ABD’nin bu anlamda avantaj kazanmak adına siyasi, diplomatik ve ekonomik enstrümanların yanında askeri yöntemlerin de gerekliliğinin farkına vardığı söylenebilir. Bu nedenle Washington yönetimlerinin Afrika politikalarında askeri angajmanları öncelemesi özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde bir zaruret halini almıştır. 

Terörle mücadelede stratejik yönelimler

Öte yandan ABD’nin Afrika’daki terörle mücadele faaliyetlerine bakıldığında, farklı dönemlerde iki temel strateji ön plana çıkmaktadır. ABD dış politikası öncelikleri ve bölgesel çıkarlar dahilinde uygulanan stratejiler, ABD Afrika Komutanlığı’nın (AFRICOM) tehdit algılamasını, müdahale araçlarını ve askeri planlamasını belirlemektedir.

İlk olarak çevreleme (containment), rakip gücün ya da karşıt ideolojinin genişlemesini engellemeyi amaçlar. Bir diğer amaç, ‘düşmanın’ etkisini sınırlayarak yayılma kabiliyetini kısıtlamaktır. ABD’nin Soğuk Savaş sırasında komünizmin yayılmasını engellemek maksadıyla SSCB’yi çevrelemesi buna örnek gösterilebilir. Direkt askeri müdahalenin dışında diplomatik, ekonomik ve siyasi önlemleri içinde barındıran bu strateji, rakip gücün etkisini sınırlamak adına ortaklıklar geliştirme ve ittifaklara mali destekte bulunma gibi yöntemleri kullanır. Dolayısıyla temel hedef, rakip gücün hem soyut hem de fiziksel anlamda geniş coğrafyalara yayılmasını önlemektir. Diğer taraftan indirgeme ya da düşürme (degradation) stratejisi, çevrelemeden farklı olarak güvenlik çalışmaları literatürüne ABD’nin 9/11 saldırıları sonrasında girmiş, ABD’nin terörle mücadele kampanyasının ana bileşeni haline gelmiştir. İndirgeme, devlet dışı silahlı aktörlerin (DDSA) kabiliyetlerini azaltmak ya da yok etmek üzerine kurulu ofansif bir stratejidir. Hedef grubun operasyonel kabiliyetinin sonlandırılması, kaynaklarının azaltılması ya da yok edilmesi ve tehdit ölçütlerinin minimize edilmesi amaçlanır. Askeri operasyonlar, istihbarat toplama ve finansal yaptırımlar en temel indirgeme yöntemleridir. Çevreleme benzeri önlemleri içerse de indirgeme stratejisinin askeri yönü ağır basmaktadır. Temel amaç, hedef DDSA’nın askeri gücünün sonlandırılmasıdır. Literatürde iki stratejiyi birbirinde ayıran en temel özellik hedef gruplardır. Soğuk Savaş dönemini baz alırsak çevreleme stratejisinde hedef, ulus devletler ve karşıt düşüncedeki rejimlerken indirgeme, genellikle terör örgütlerini hedef almaktadır. Biri, güç dengesini korur ve olası değişimlere karşı önlem alırken diğeri, direkt askeri yoldan belli tehditleri bertaraf etmeye odaklanır. Terörle mücadele altında ele alındığında ‘çevreleme’ daha uzun vadeli bir stratejiyken indirgeme kısa vadeli bir stratejidir.

Nitekim terörle mücadele bağlamında çevreleme stratejisinin uygulanması bazı noktalardan sorunlu bulunmaktadır. Bu bağlamda Jodok Toy, çevreleme stratejilerinin yalnızca homojen ve hiyerarşik bir yapıya ve belirli alan kontrolüne sahip olan aktörler üzerinde uygulanması halinde başarılı olacağını ifade etmiş, bununla alakalı olarak IŞİD örneğini göstermiştir. Toy’a göre IŞİD’in bir devlet mi yoksa bir DDSA mı olduğu sorusundaki muğlaklık, stratejinin uygulanabilirliğini tartışmalı hale getirmektedir. Çünkü IŞİD ne tam anlamıyla terör örgütüdür ne de Westfalya anlayışına göre bir modern devlettir.

Bu çıkarımdan hareketle Afrika’daki El-Kaide ve IŞİD bağlantılı terör gruplarına karşı hayata geçirilen çevreleme stratejisi, bu grupların teritoryal esneklik ve pragmatik/oportünist yapıları sayesinde boşa çıkma potansiyeline sahiptir. Buna paralel olarak DDSA’ların teritoryal etkinliğinin durdurulabileceği ancak ideolojilerinin yayılmaya devam edeceğini söylemek mümkündür. Afrika’daki DDSA’ların yerel etki sahaları, etnik tabanları ve sosyoekonomik bağlantıları göz önüne alındığında terör grupların yalnızca askeri kapasitesini hedef alan operasyonlar, uzun vadede bu grupların yeniden etkinlik kazanmasını beslemiştir.

Afrika genelinde izlenen katı ‘terörle mücadele’ stratejisine rağmen ABD Savunma Bakanlığı’na bağlı Afrika Araştırmalar Merkezi, yayınladığı rapor ile 2010 yılında beş olan aktif militan grup sayısının %400 artış göstererek 2020 yılında 25’e ulaştığını belirtmiştir. Aynı raporda bu gruplar tarafından 2019 yılında 3.471 şiddet eylemi gerçekleştirildiğini, bu sayının ise 2009 yılına göre %1100 artış gösterdiği aktarılmıştır. Şiddet eylemleri ve yaşanan kayıplar ağırlıklı olarak ABD’nin askeri üslerinin yoğunlaştığı Batı Afrika’da görülmektedir. Bu tablo, bir kez daha Batı Afrika ve Sahel özelindeki ‘çevreleme’ stratejisini elverişli hale getirirken bölgeye yönelik agresif terörle mücadele yerine caydırıcı birtakım unsurlara başvurulması gerektiğini ön plana çıkarmaktadır. Bunun yanında Batı Afrika ve Sahel özelindeki bu tablo AFRICOM’un angajmanlarını kıtanın doğusuna kaydırmasına zemin hazırlamıştır.

Eş-Şebab ile mücadelede ‘İndirgeme’ stratejisi ve Danab Elit Komando Birliği

AFRICOM’un tehdit sıralamasında birinci sırada yer alan Eş-Şebab’a karşı geliştirilen Danab Komando Birliği, AFRICOM tarafından 2014 yılında Somali Ulusal Ordusu (SNA) bünyesinde elit bir terörle mücadele birliği olarak oluşturulmuştur. Danab’ın oluşturulması ve 2017 sonrasında daha yoğun bir biçimde Eş-Şebab ile mücadelede kullanılması, ABD’nin Somali’deki klan temelli ordu yapılanması içinde daha efektif bir birlik yaratma amacıyla ilişkilendirilebilir. Bu bağlamda Somali’de 2009 yılının ardından SNA’nın ana çekirdeği, Haviye aşiretine mensup üç farklı tugaydan oluşuyordu. Buna karşılık Danab personeli, mümkün olduğunca herhangi bir klan aidiyeti olmayan askerler tarafından teşkil edilmiş ve denetlenmiştir. Bu durum İngiltere, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından oluşturulan özel birlikler için de geçerlidir. ‘Mongoose Hunter’ olarak bilinen Danab için belirlenen merkez, nispeten klan etkisinden uzak Baledogle bölgesi olarak belirlenmiştir. Aynı zamanda Danab Birlikleri, Eş-Şebab’a karşı Afrika Birliği Somali’de Geçiş Misyonu (ATMIS) birliklerine destek olmaktadır.

Özellikle 2017 sonrası Eş-Şebab’ın ABD unsurlarını direkt olarak hedef alması ve 2017’deki Londra Güvenlik Paktı’nın bir taahhüdünün bir sonucu olarak Danab’ın operasyonel etkinliği artırılmıştır. AFRICOM tarafından eğitilen Danab Birliği, terörle mücadelede Eş-Şebab’a karşı kazanımları korumak ve hava saldırılarını karada desteklemek amacıyla AFRICOM’un Somali’deki güvenlik planlamasında kritik öneme sahiptir. AFRICOM’un danışmanlık-destek ve eşlik etme (advise-assist and accompany) yaklaşımı neticesinde diğer çatışma bölgelerinden farklı olarak 500 ABD Özel Harekât askeri, Eş-Şebab’a yönelik operasyonlarda Danab birliklerinin yanında konuşlandırılmaktadır. 

Danab’ın ABD’nin indirgeme stratejisi ile örtüşen tarafı, ABD’nin hem tehdit hem de niyet analizinde temel öncelik olarak gördüğü Somali ve Eş-Şebab ile mücadelede ‘çevreleme’ stratejisi unsurlarının (advise-assist) yanında sahadaki birliklere eşlik ediyor oluşudur. Bu durum, AFRICOM’un Eş-Şebab’ı ABD’nin anakarasına, ABD’nin bölgesel unsurlarına, çıkarlarına ve müttefiklerine yönelik birincil tehdit olarak görmesinden kaynaklanmaktadır. Sahel ve Batı Afrika’daki radikal gruplardan farklı olarak AFRICOM, Eş-Şebab’ın mevcut kabiliyetlerini azaltmak ya da sonlandırmak üzerine agresif bir strateji izlemektedir. Bu noktada Danab, bir kapasite artırma girişiminden bir atım öteye gider. Buradaki kritik nokta, ABD’nin istihbarat toplama ve finansal yaptırımlar gibi araçların yanına sahada eşlik ettiği vurucu bir güç oluşturmasıdır.

Örneğin AFRICOM, Batı Afrika’da gerçekleştirdiği Flintlock ve Afrika Aslanı Tatbikatlarıyla hedef gruba caydırıcılık sinyali gönderirken Danab aracılığıyla tesis edilen birlikler sahada ABD’li elit birlikler ile beraber güvenlik denklemini değiştirmek, hedef grubun komuta-kontrol mekanizmasına zarar vermeyi amaçlamaktadır. Bir başka açıdan Danab, daha agresif ve sonuç odaklı bir terörle mücadele stratejisine hizmet eder. Diğer taraftan Danab ile AFRICOM, Eş-Şebab’a karşı kısa vadede kazanımlar hedeflemektedir. Bunları; toprak kazanımı, liderlerin ölümü, militan kaybı, kaynakların imha edilmesi ya da istihbarat ağlarının zayıflatılması şeklinde sıralayabiliriz.

Yazar: Fuat Emir Şefkatli

Editör : SavunmaTR Haber Merkezi

Buy JNews Buy JNews Buy JNews
REKLAM

Benzer Haberler

Hoşgeldiniz

Aşağıdaki hesabınıza giriş yapın

Şifrenizi Sıfırlayın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi giriniz.